aşk da gelir peşimize, biz yürüyüp gideriz
kumsalın en ince yerlerine basarak
(çünkü hep eklemlerdedir işimiz: sevgi ve nefret,
dostluk ve düşmanlık dayanmak ve
çözülmek.
dayanırız denizdeki konserve kutusuna,
karpuz kabuklarına, fabrika atıklarına.
dayanırız falakaya, elektriğe, su işkencesine.
çünkü ilerde okyanus vardır, bir büyük, bir
geniş, bir ferah.
ondandır ki goncayı sevişimiz tazeliğine değil
açışına).
aşk da gelir peşimize, biz yürüyüp gideriz
kumsalın en ince yerlerine basarak
kanatarak ayak izlerimizi
(çünkü kanla kazanılmıştır her şey:
bir çocuğun gülüşü,
akşamları kaşıkladığımız bir tas çorba.
sevgili dudaklara kondurulan bir küçük,
bir küçücük öpücük,
başını güneşe tuttuğumuz oğullarımız,
sevgililerimiz,
çünkü kanla kazanılmıştır her şey
ve kanla, yitirilir).
aşk da gelir peşimize, biz yürüyüp gideriz
kumsalın en ince yerlerine basarak
kanatarak ayak izlerimizi
aşk da girer içimize, biz yürüyüp gideriz.
ilerleme hissini canlı tutmanın bir diğer yolu. boş yürüyüşlerin en büyük faydalarından biri yol alma isteğimizi bilemesi. her yürüyüş hedefsiz bile olsa karanlık geleceğe doğru uzanan cesaret emaresi değildir sadece. meçhule meydan okuma değildir. aynı zamanda sırtta birikenleri akla kalbe takılıp kalanları o enkaz be bilinmez yığınını önünüze dökerek üzerinde ilerlenecek bir zemin de oluşturmuş olursunuz. tüm o yığın çiğnenip ezilir, anlam verilemedi kıymeti bilinemedi ise,tüm hatıralar boş vermenin, unutmanın, anlamsız kılmanın ağırlığı altında asfalt gibi ezilerek dümdüz olur.
yürümek bir eylemdir. kategorisi de eylem de öyle değil, siyasi bir eylemdir. genelde protesto amaçlı olarak başı sonu belirli bir güzergah üzerinde toplu olarak gerçekleştirilir. (bkz: adalet yürüyüşü)
sözlük yazarlığı bağlamında her butonun özelliklerine hakim olmak olarak düşünülebilir. yıllardır yazarlık yapmamışsanız inceden bir emekleme gibi hissettirebilir. fakat endişeye mahal yok çünkü sözlük yazarlığı bir yanıyla da bisiklete binmek gibi. kolay kolay unutulmuyor.