sözlük gibi ortamlarda kurulmasının çeşitli tutarsızlıklara neden olacağı düşünülen eylem. bugün bir yorumda benzer bişi yazmıştım ama bir kez de buraya yazmak istedim.
sorun samimiyet değil. hiç bir zaman da olmadı. sorun samimi olunan kişi karşısında objektif olmayı başaramayanlar. sorun, iki kişi arasında yaşanan bir tartışmada, ya da herhangi bir fikir telakkisinde, kendi düşüncesine göre değil, yakınlık derecesine göre taraf olanlarda.
her durumda objektif olabilen insanlar için samimiyet güzeldir. ben yıllarca internette tanıştığım insanlarla samimi oldum. bugün kulzos var ise kurulmuş samimiyetlerin sonucu zaten.
samimiyetten kaçınmasın kimse. samimiyet kurduğu için adil olamamaktan kaçınsın.
dürüstlüktür. insanların iç seslerinin onlara söylediğini olduğu gibi dışarı aktarabilmek; nasıl hissediliyor, nasıl düşünülüyorsa o şekilde konuşmak veya davranmaktır.
samimiyet, ilişkilerde güven inşaa etmenin kilit bileşenidir. ruhunuzun insanların karşısında tüm çıplaklığı ile durmasıdır. kim bilir belki de insanlar, gündelik hayatta savunmasız kalmaktan korktukları için maskeleri ile çıkıyorlar. Ama insanlar içten olduğunuza inanmadığında, söylediğiniz ve yaptığınız her şeyden şüphelenirler.
oysa iç ve dış uyum ruhunuzun dengesini sağlar. gerçek olmayan davranış biçimini sürdürmek her zaman yorucu olacaktır.
olduğunuz gibi başladığınız ilişkiler hep sağlam adımlarla sürmüştür. yıllarca birbirinizi görmeseniz dahi bir sonraki görüşmede, o insanla en son kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. yaşam koşullarınız değişmiş olsa dahi... çünkü birbirinize karşı hep dürüst olmuşsunuzdur.
her şey çok basit aslında; kendin ol ve öyle davran.
dürüstlükle yakından ilişkili olup kişinin aklından geçenleri hiç bir süzgeçten geçirmeden dile getirmesidir.
örneğin, iyi birisi oldugunu düşünen bir insan, sahtekarlığa varan bir iki yüzlülükle bunu gizlerse, "aman efendim ben aslında şöyle kötüyüm, benim de böyle eksikliklerim var" diyerek gerçeğin üzerini örterse sizce bu kişi doğru bir iş yapmış olur mu? hayır.
ya da konuşmaya ihtiyacı olan birisi, bunu bir ilgi cekme gosterisi olarak görecek beyinsizler yüzünden insanlardan uzaklaşıp gizlenmeli midir? hayır.
ama pek çok kişi böyle düşünmüyor, örneğin;
-bir insan kendini iyi biri olarak görse bile bunu söyleyemez, eğer söylüyorsa iyi biri değildir,
-bir insan çektiği sıkıntıları dile getiremez, eğer dile getirirse ilgi çekmeye çalışıyordur.
kimse de durup, yahu biz bu genellemelere hangi doğruluk ölçütüne göre bu kadar bağlandık diye sormuyor.bunun yerine, hiç bir anlamı ve değeri olmayan bu ve benzeri genellemeler yüzünden samimiyet sorguya çekiliyor.
karşı tarafla oluşturulan ilişkide, öznenin, iç dünyasını tamamen görünür kılmaya kadar götürebileceği boyutlara varabilen, genişledikçe sıcaklığı artan, daraltıkça soğuk rüzgarlar estiren; çoğunlukla da yanlış anlaşılan (dürüstlük, samimi ortamı bozduğu iddia edilen üçüncü kişilerin duruma nesnel bakamamaları) sonuçlar doğurabilen olgu; "yakın" olabilmenin temel şartlarından biri.
dürüstlük ve samimiyet bağı her zaman doğru orantılı olarak yoğunlaşmıyor, artmıyor. bolca yalan söyleyen birinin samimiyetinden kuşku duymadığınız anlar da olabilir (samimi yalan oltasına takılmamış insanlar bunu anlamayacaktır tabii). samimiyet sıcaklık doğurur, bu sıcaklık da dışadönük insanları etkiler. ne konuşulan lay lay lom konular ne ciddi mevzulardaki tutarlı fikir yürütmeler ne de doğrucu davutluk samimiyeti etkiler. ben samimiyeti hep "kendinden verme, karşı tarafın düşünce örgüsünü de düşünme" olarak gördüm (empatinin sözlük anlamını da biliyorum). doğru şeylerden bahseden insanları samimiyet ölçeğinin içine sokmadan hayatımdan uzaklaştırdığımı da hatırlıyorum. yani, samimiyet=dürüstlük gibi bir denklemin doğruluğuna karşı çıkarım. her dürüst samimi olamadığı gibi, her samimi ilişkide de ilk aranan etken madde dürüstlük değildir.
samimiyeti bozan temel etkenin üçüncü kişilerin bu samimi ilişkiyi doğru değerlendirememesi olduğuna dair argümanı da okudum. baştan temelsiz bir bakış akışı gibi geliyor bana çünkü samimiyet üçüncü kişileri ilgilendiren, onların yorumlamasına, ilişkiye nasıl baktıklarına göre değişebilen bir şey değil. bunu doğrudan "ya samimisindir ya da değil" olarak da özetlemek mümkün. a ile b'nin arasındaki samimi ilişkiyi c'nin hayatının sonuna kadar eleştirmesi ve bu eleştiriyi de nesnel yapamaması ne söz konusu ilişkiye bir şey kaybettirir ne de samimiyet, bu eleştiriler sebebiyle darbe yer. üçüncü kişilerin samimi ilişkiler hakkındaki bakış açılarının önemi, sadece ve sadece, yukarıdaki örnekte c'nin b ve a ile ayrı ayrı olan samimiyetine bağlı. yani, odak noktası gene dışarıdan bakmak değil, samimiyetin içinde erimek oluyor.
samimiyetin riskli olduğunu hep düşündüm ama bu riskin fayda/zarar oranı yüzünden kendimi geri de çekmedim. karakter özelliklerinize "yargılanmaya uygundur" gözüyle bakan bir dünya'da, samimiyet bağlarını kurmaya çalışırken dünya'ya yanlış anlaşılma bebekleri getirmek de mümkün. güvensizlik, samimiyetin antisi, biliyorsunuz. samimiyetin inşası da, güvensizliğin büyüme hızıyla karşılaştırıldığında, çok yavaş ilerliyor. güven tesis etmek, samimiyetin kolayca buhar olup yok olmasını engellemek için yapılabilecek doğal setlerden biri bence. güven, doğrudan dürüstlükle de kurulabilir, üçüncü kişilerin olaylara bakış açısının makul ölçülerde kalabilmesine bağlı kalarak da oluşturulabilir. sanırım samimiyetin bu etkenlerle bence yanlış ilişkilendirilmesindeki asıl sorun bu: güven tesis etme üzerinden düşünerek toplamda ortaya çıkan verileri samimiyete yormak.
kişiden kişiye, değer yargısından dini görüşe, siyasi bakış açısından yeme içme alışkanlıklarına kadar dahi değişebilecek bir şey bence samimiyet. hatta, şu karikatür örneğinden hareketle, ortak veya oldukça yakın bir mizah anlayışına sahip olmak da bir kriter olabilir. samimiyet için yıllar veya uzun süreler çok önemli olmasa da, aradaki bağın samimiyete dönme olgunluğuna erişmek gerekiyor. kolayca, genel olarak değerlendirilmemiş, sadece bir adım atılarak oluşturulmuş samimiyet bağlarının tuzla buz olması, insanın ölümlü olduğunun keşfi kadar kaçınılmaz. üzerine zaman ve nöron harcanmış, karşılıklı anlayış ve empati ile güven üzerine inşa edilmiş samimiyeti ne yalanın ne de dış kapının mandallarının osuruklarının bozabileceğini düşünüyorum.
türklerin dengesini kuramadığı şeylerden birisi. zaten türk halkı denge kuramamasıyla meşhur sanırım. her şeyi uçlarda yaşamayı seviyor halkımız.
üniversitede japonca saygı dili hocam daha dersin başında türklerin samimiyeti çok yanlış anladığını, bu sebeple de insanların kolayca birbirlerine küstüğünü veya arkadaşlıkların çok kısa sürdüğünden bahsetmişti.
Açık olmaktır benim için, saklamadan korkmadan çekinmeden hissettiğin ne varsa söyleyebilmek tabi bunları yapıyorken kırmamak ve bir şekilde karşılıklı gülmeyi başarabilmek. Dengeyi sağlamak önem arz etmektedir.
en kesin ön alfa beta editi; yazarken fark ettim de aşırı saçmalamışım, körleme formül ezberleyen sayısalcı gibi denklem kurmaya çalıştım, okumazsanı bişi olmaz ama okursanız rezil olabilirim. *
hakkında kesin konuşması zor bir şey bu. Neye göre samimi kime göre samimi?
Birbiriyle Tanışıklık süresi mi? Birbiriyle konuşma süresi / yazışma sayısı mı? Birbirine verilen sırlar mı? Birlikte yaşamak mı? Bütün tartışmalara ve fikir ayrıklıklarına rağmen bi' şekilde iletişimde olmak mı? Rahat rahat dedikodu yapabilmek mi? En pislik halinle rahatça konuşabilmek/karşısına çıkabilmek mi? acaba cem uzan 2002 seçimini kazansa ne olurdu? kafamda deli sorular...
Sorularıma tek tek kendim cevap vermeye çalışayım, çok saçmalarsam okumayın olur mu? *
İlkiyle bi' alakası olduğunu sanmıyorum ama ikincisini dolaylı yoldan da olsa etkilediği kesin, hatta diğer sorularla da alakalı olabilir ama kalsın bu, daha çok soru var.
Sanırım önemli ölçüde etkiliyor, yine ilk soru gibi diğer sorularla da bağlantısı var. Bu da kalsın yeaaaa nolcek.
üçüncü soruda da verilen sırrın niteliği önemli. Şöyle açıklamaya çalışayım; birinin sizin hakkınızdaki sırları bildiğini düşünün (x olsun bu kişi), başka birinin de o sırları bilmediğini ama hakkınızda başka bişiler bildiğini düşünün (bu da y olsun). x kişisinin bildiği sırları y kişisinin bilmesinde sakınca var mı? Tersini düşünelim ve y kişisinin bildiği sırların x kişisinin bilmesinde sakınca olup olmadığını düşünün. Bu soruların cevaplarını verip x ve y kişisiyle ne kadar samimi olduğunuzu düşünebilirsiniz, yani en azından ben böyle yapıyorum. (not: sırların sadece sizle olduğunu hesaba katın, diğer türlü hesaplamak çok zor)
4. soruyu es geçiyorum, yani bunun cevabı bende yok eheheh
beşinci soru da kesin değil, ne tartışılıyor? ne kadar sürüyor? tartışma sonrası taraflar nasıl? Bozuk mu atıyorlar, hiçbir şey olmamış gibiler mi? Tartıştıktan sonra araları açılıyo mu/ bozuluyor mu? Yoksa daha bi' samimi mi oluyorlar? Soru cevapliyim derken daha çok soru çıkarttım öfffff, işte bu yüzden ders çalışamıyorum ben ehehehe. kafamı seveyim emi.
altıncı soru, bence en eğlencelisi bu ehehehe. Bence güzel bişi dedikodu ama siz bilirsiniz yine de. :p
terim anlamı olarak; biriyle senlibenli, içlidışlı olma durumu.
aylarca konuşmadığın biriyle karşılaştığın anda kaldığın yerden devam etmek benim için samimiyettir.
zamanınız olmadığında birbirinizden uzak kalsanız bile tekrar bir araya geldiğinizde, birlikte eğlenebilmek bence samimiyettir.
karşınızdaki bir insan hayatında iyi şeyler yapmaya çalışırken size zaman ayıramasa bile onun için sevinmek bence samimiyettir.
hayat sizi bambaşka yerlere sürüklese bile karşılaştığında kaldığın yerden devam edebilmek evet samimiyettir.
bir de içten olma durumu var terimin.
içtenlik ağzımıza geleni karşımızdakine saymak değildir.
içten olmak gerçekten iyi düşüncelerimizin olmasıdır karşımızdakine karşı.
o ne yaparsa yapsın yargılamadan, uluorta onu rencide etmeden destek olmaktır.
samimiyet böyle bir şeydir gerçekten.
diğer şeylerin çoğu samimiyiz adı altında karşıdakini kırmak için yapılan davranışlar silsilesidir.