Kahvenin kökeni aslında girit'e dayanıyor. Kahvenin ilk sahibi Hüseyin Bey, girit'te babasıyla beraber kahve işletmektedir ve tesadüfen o kahvenin olduğu bina da taştan yapılmadır. seneler ilerleyip osmanlının yıkılması ve milliyetçilik akımının hızlanmasıyla artık giritte barınamayan hüseyin bey ve ailesi cunda adasına göçerler. burada farklı işler yaparken 1927 yılında şu andaki taş binanın satıldığını öğrenen hüseyin bey giritte babasıyla beraber işlettiği kahveye çok benzettiği binayı almayı çok ister. ne yapar eder binayı satın alır ve taş kahvenin serüveni başlar.
çayı kahvesi çok mu güzeldir, yoo belki sıradandır ama binanın atmosferi, bahçede otururken denizin verdiği huzur çaya ve kahveye ayrı bir tat katıyor. yolu düşenin muhakkak uğramasını tavsiye ettiğim mekan.
Yüksek tavan, yaz kış ortada duran soba, karşılıklı iki büyük boy aynası, tahta masalar, tavandaki kirişlerde yuva yapan kuşlarla tam fotoğraf çekmelik bir mekan. Dı yani, Artık tamamen turistik bir yer olmuş.
Küçükken ne zaman gitsem, hemen her masada balıkçılar, okey oynayan amcalar, gayet sıradan kişiler otururdu. perşembeleri gelmişsek, arada rumca konuşan birkaç dayıya bile rastlamak mümkündü. 2019'daysa tüm bu nüfustan, televizyonun önünde kümelenmiş ufak bir dayı grubu kalmış, gerisi hep fotoğrafçılar veya turistler. Turistler geldikçe tüm Cunda ahalisi gibi kahvenin sahipleri de fiyatları çekmişler tavana... Birkaç yıla antep'teki tahmis kahvesi gibi eşyaları da değiştirip tamamen kafe konseptine dönse şaşmam (gerçi pandemi sebebiyle tamamen kapatmış ta olmaları muhtemel).
Bu arada bir de kişisel not: Yıllarca burhaniye'ye gidip erdal tosun'la hiç karşılaşmayan ben bahtsız bedevi, burada da zaman zaman oturduğu söylenen bekir coşkun'la hiç karşılaşmadım. Gökten müjde ar yağsa başımıza behçet nacar düşecek zaar.
2021 editi: eşyaları aynı, ama tamamen kafe-restoran konseptine dönmüşler. Fiyatlar da ayvalık standartlarında, pahalı yani.