sana geldim denize giden bir ırmak gibi yatağımı değiştirdim dağlarıma kıydım her şeyi boşladım senin uğruna dostlarımdan ayrıldım çocukluğumu unuttum ömrümün her damlası tuzunu sonsuzluğundan aldı güneşin dağıttı folklorumu kanımın düşlerimin çılgınlığımın ecesi sana verdim belleğimi bir tutam saç gibi artık yalnız senin karlarında uyuyorum yatağımdan çıktım perilerimi kovdum boşverdim nicedir efsanelerime efsaneler ki onlarda rimbaud vardı cros ve ducasse vardı nerval ve ipi vardı lermontov?u vuran kurşun benim yüreğimden geçerdi ayaklarınla böldüğün ellerinle saçtığın yüreğimden bir zorlu yel gibi ormana tutkun sabah süpürülüp evden atılan bütün bir gün görünmeden sabredip yeniden gelen tozum sarmaşığım sessiz soluksuz büyüyen sana bağlı bir sarmaşık sökülüp atılıncaya dek basa basa aşındırdığın taşım iskemleyim seni bekleyen eski yerinde alnının boşluğa bakarken yandığı camım yalnız sana yönelmiş beş paralık bir romanım bir mektubum açılıp sonra okunması unutulmuş tamamlamaya değmez yarım kalmış bir tümceyim ürperişi çiğnenmiş odaların geçerken yaydığın güzel kokuyum ve sen çıkıp gidince mutsuzum aynan kadar