başka gibi görünse de aynısı anlatılmış. belki de aynı görünüyor ama "başkası" anlatılmış. bilemedim.
kafka'da "dönüşen", camus'de "yabancılaşan", canetti'de "sinik", oğuz atay'da "tutunamayan", sait faik'te "luzumsuz", yusuf atılgan'da "aylak"... hepsi farklı, hepsi aynı: insan.
kimisi ağzına kürekle vurulasıdır. günaydın diyince bön bön suratına bakar. bi de bunun "ilk önce o selam versin" diye bekleyen versiyonu vardır; kürekle iki kere vursan yeridir.
"Sizinle, bir süredir kafamı meşgul eden bir düşüncemi paylaşmak istiyorum. Bu düşünce aklıma sizin türünüzü sınıflandırmaya çalışırken geldi ve anladım ki sizler aslında memeliler sınıfına dahil değilsiniz. Bu gezegendeki tüm memeliler, yaşadıkları çevre ile içgüdüsel olarak bir denge kuruyorlar. Ama siz insanlar öyle değilsiniz. Bir bölgeye yerleşiyorsunuz ve çoğalıyorsunuz, tüm doğal kaynakları tüketene kadar çoğalıyorsunuz. Canlı kalabilmenizin tek yolu başka bir bölgeye yayılmak. Bu gezegende bu şekilde yaşamını sürdüren bir organizma daha var. Ne olduğunu biliyor musunuz? Virüsler. İnsanlar hastalıktır. Bu gezegenin kanserleri. Sizler vebasınız. Ve bizler de bunların ilacıyız. "
Sayfada ilgimi çeken yazacağım başlık bulamayınca insan hakkında neler yazılmamış derken insan başlığı hakkında yazmak ister misiniz? Gibi garip bir soruyla karşı karşıya kaldım neyse bu benim iç dünyamda gerçekleşen önemsiz bir paragraftı.
İnsan bu akşam saat 3te bu dünyadan ayrıldı. Tanrı bazı mitolojilere göre insanı saat 3 te yaratmıştı. Saat 3te hava karanlık olur ama yalancı bir aydınlığı olur. Tanrı'nın ironik bir yapısı olduğu için bu saati seçmiş olduğunu düşünürüm. İnsan da bu saatte yaratılmasına rağmen akşam 12 karanlığı gibi hayatınıza çökebilir. Güzeli çirkin yapmak da biraz insanın elinde olduğu için saat 3e kendini çekebilir veyahut daha da ileri haddini aşıp sabah güneşine aydınlığın doğuşuna kadar gidebilir. Ha gitmesi de çok önemli değil çünkü güneşi hep aynı saate aynı yerde batar sonunu değiştirememek başlangıcını değiştirmeyi anlamsız kılar.
insanız gerçi ama ben bu oluşta bir iftihar vesilesi göremiyorum. dünya bir similasyonsa mesela, insan bir bug. ya da agent smith gibi yolundan çıkmış bir yazılım. diğer türlerle kurduğu efendilik ilişkisinden geçtim, kendi türüne zarar veren, bunu keyif duyarak yapan, gayet başarılı bir şekilde de rasyonalize eden bir canlı. öldürdüğünü yemeyen tek canlı.
hakarete uğradığında bile faydacı yaklaşımını sürdürür. hakaret ederken onun yanlışını söylediğinizi düşünürse, mesela bencilsin dediğinize bunu kendini düzeltmelisin ya da senin bu halinle barışığım olarak alırsa gocunmaz, ama açığını yüzüne vurma, ondan soğuma emaresi olarak söylerseniz hırçınlaşır. ortaya koyduğunuz şey iki durumda da aynı ve gerçek de olsa yaklaşımı 180 derece farklı olur.
yılda yaklaşık 475.000 insanın ölümünden sorumlu olan ve bu alanda sivrisineğin ardından ikinci sırada bulunan canlıdır. yani; bütün o yırtıcı, zehirli, yabani hayvanlardan daha tehlikelidir.
Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı.
Faşist fikirlere sahip insanlar bir süre sonra etraflarına kötülük saçmaya başlıyorlar. Her şeyde. Çünkü beyinleri bir süre sonra yalnızca kötülüğe programlanmış oluyor.
Nefretlerini, kötülüklerini her yerde belli ediyorlar. Başkalarının mutsuzluklarından beslenen bu hastalıklı insanlardan uzak durmak, gördüğünüzde de mücadele etmek gerek.
fizyolojik evrimini neredeyse tamamlamış mental olarak potansiyelininin üst sınırlarına son yüzyılda yaklaştığı için bu potansiyel güce tecrübesizliklerden ötürü psikolojik olarak ayak uyduramamış tabir-i caizse psikolojik olarak evrimini tamamlayamamış dünya gezegeni üzerinde akli ve yaptırım gücü en yüksek canlı topluluğu.
bana paragraf paragraf yazılar yazdırıp hepsini sildirip yeni baştan yazdıran türdür de kendisi...
anlamıyorum nasıl silah, savaş uçağı, cinayet, tecavüz, sigara(tütün), siyaset, milliyetçilik,din ve benzeri gibi bir dünya saçmalık dünya üzerinde var olabiliyor?!
bizim tek tür olarak tek gayemiz evreni keşfedip, icatlarımızla daha fazla yerlere ulaşıp, en huzurlu bir şekilde yaşamamız gerekirken nasıl oluyor da böyle bir cehennemi kendi kendimize oluşturabiliyoruz.
insan dediğin sağlıklı ve düzgün yemeği, içilebilir suyu, temiz kıyafetleri her daim dünyanın neresinde olursa olsun temin edebilmeli. ha portakallı pekin ördeği mi istiyor biri, 100 dolarsa 1000 dolar bugatti'ye mi binmek istiyor, 3 trilyonsa 30 trilyon olsun ama karın doyurmak için insanlar birbirini öldürmesin be arkadaş.
çok mu zor bütün ülkelerin tek bir anlaşma ile bütün askeri güçlerine son vermesi. ya o kadar saçma geliyor ki siz de bir oturup düşünün lütfen bugüne kadar sürekli duyduğunuz cümleleri, artık size alışa gelmiş rutin bir cümleleri düşünün; amerika'nın yeni savaş uçağı son teknolojilerle düşmanlarını görünmeden lazer ışınlarıyla yok edecek. kim amk düşmanlar zombiler mi, kurşun askerler mi,decepticonlar mı? karşıdaki adam da çoluğu çocuğu olan bi "insan" evladı. tek suçu o malum ülkenin vatandaşı olması, o ülkenin doğrultuları, doktrinleri ve medyası ile yetişmiş olması. objektif bir şekilde cevap veriniz, orada amerikanın ya da başka gelişmiş bir ülkenin atacağı bombalara hedef olacak kişi daha doğar doğmaz alınıp düzgün bir avrupalı ailenin altında eğitim alsaydı yine eline kalaşnikof alıp savaşmak için çöllere düşer miydi? cevap hayır mı diyorsun?! o zaman sen niye başkalarına düşmansın be güzel kardeşim, insan kardeşim. bu yazıyı okuyabilenlerin 9/10'u müslüman, neden mi müslüman, rahatça okuyabildiği için müslüman güzel kardeşim. dermisin ki ben teksas'ta bir çiftlik çocuğu olarak doğsaydım her pazar kiliseye gitmek yerine cuma günü mescit arardım diye?! bunu diyorsan sadece kendini ve kendi zihniyetindeki insanları kandırırsın.
değinmek istediğim konu buradaki yazıyı kınayacak kişilere değil, sorunun kendisine bu kişileri oluşturan sistem kurucularına ve bu sistemi devam ettiren açgözlü, doymak bilmez güç sahiplerinedir. ben de insanımdır bu kişiler de insandır.
ömrüm yetecek mi bilmiyorum ama o güzel günlerin geleceğine inancımda kuşku yok. çünkü mevcut düzenle ya insanlık yok olacak ya da insanlık doğru ve mantıklı bir temelle yeniden inşa edilip sonsuz ve karşılıksız bir hayata yelken açacaktır.
birçok dine göre kaderi önceden çizilmiş yaşam belirtisi. yine birçok dine göre kararları ve yaşantısı sonucu ödüllendirilecek ya da cezalandırılacak kişidir. ama kader önceden belli. enteresan
sahip olma açlığı hiç doymayan, alana kadar da aklının yettiği ile her yola başvuran canlı.
öğrenebilirse, vermeden almanın mümkün olmadığını görebilecek.
sevilmek isteyen önce sevgi vermeyi öğrenmeli.
takdir edilmek isteyen önce başkalarını takdir etmeli.
mutlu olmak isteyen önce birilerini mutlu etmeyi başarabilmeli.
Martin Luter de gayet güzel özetlemiş zaten: "Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, fakat bu arada çok basit bir sanatı unuttuk. İnsan gibi yaşamak…"
Dünya bir çöldür. İnsan ise bu çölün müzmin seyyahıdır. Peşine düşen azgın bir aslanın hışmından kaçarken altmış arşınlık susuz bir kuyuya düşen ve kuyunun dibindeki amansız ejderhanın ağzına yuvarlanmamak için kuyunun duvarındaki incecik dala tutunan biçare seyyahın ta kendisidir insan. O seyyah sensin, benim, biziz. Kuyunun duvarında tutunduğumuz o dalın siyah ve beyaz iki fare tarafından durmadan kemirildiğini, birazdan dalın kopacağını ve ejderhanın kursağını boylayacağımızı elbette görüyoruz. Peki, bu vahim vaziyeti görüyoruz da ne yapıyoruz? Tam o sırada bulunduğumuz dalın üzerinde bulunan türlü yemişleri ve bu yemişlerden sızan bal damlacıklarını görüyoruz ve kendimizi büyük bir gayretle bu bal damlacıklarını yalamaya veriyoruz. Birazdan bizim için feci şekilde son bulacak hayata böylece tutunmayı deniyoruz.