büyük uyumsuzlukları anlatmada kullanılan bir deyimdir. insanın birçok ihtiyacı varken özenti ve gösteriş için gereksiz harcama yapmaması gerekir. rivayet odur ki şöyle anlatılmakta:
eskiden, zengin bir aile, kızlarını gelin ediyormuş. oğlan evine, adet olduğu üzere, bohça bohça hediyeler gitmiş. kayınvalide, iki görümce ve eltilere, yaş ve aile içindeki durumlarına göre, altın, gümüş kaplamalı, fildişi ve şimşir taraklar, diğer armağanlarla birlikte verilmiş.
küçük elti o yakınlarda, ağır ve ateşli bir hastalık geçirdiğinden, saçları dökülmüş, ancak başörtüsünün altında durumunu gizliyormuş. aile içindekilerden başka kimsenin, kadıncağızın kelliğinden haberi yokmuş.
kendisine verile verile bir şimşir tarak verilmesi, küçük eltinin canını çok sıkmış, kelliğini unutup, armağanları getiren kadına sızlanmış:
"herkese altın, gümüş tarak, bana da şimşir öyle mi? yeni gelin, daha bu eve adımını atmadan benimle uğraşmaya başladı"
oğlan anası, gelinin bu hareketinden utanmış ve üzüntü duymuş. o kızgınlıkla çıkışmış: "seninki gibi kel başa, şimşir tarak çok bile" demiş.