yönetmenliğini ve senaristliğini zeki demirkubuz'un yaptığı, başrollerinde vildan atasever, ufuk bayraktar'ın yer aldığı yer aldığı 2006 yapımı filmdir. film, zeki demirkubuz'un masumiyet filminin baş oyuncuları bekir ve uğur'un geçmişlerini anlatmaktadır.
ufuk bayraktar'in bekir olarak yureklerimizi dagladigi film. haluk bilginer'in masumiyet'teki efsane tiradi bile ufuk bayraktar kadar cigerimizi desmedi.
- neden geldin? - biliyosun. - ne diyim ben şimdi sana? - hiçbir şey deme, bir tek kalmama izin ver yeter, bak söz veriyorum bu sefer hiçbir şeye karışmayacam. - kaç defa denedik biliyosun, nasıl inanayım sana? - söz veriyorum, eğer durmazsam kovarsın. - ya bela çıkarırsan? - çıkarmam. - ya çıkarırsan? - çıkarmam ya, baktım olmuyo, bir kenarda kafama sıkarım! - manyak manyak konuşma! - eğer sıkmazsam siksinler! benim de bir gururum var be. - gördük. son defasında bütün konya’yı ayağa kaldırıp gittin. - sen de aşağılama bizi, o taa ne zamandı. - ben dönmenden yanayım. artık iki çocuk babasısın. - bunu yapma bana. - sen de yapma, benim için hava hoş, iyi bile olur. ama insaniyetli olmaz. sana da yazık, ailene de.
- sen de anla artık başka yolu yok bunun. yazıkmış, kılmış, tüymüş hepsi hesap edildi bunların ya, her şeye hazırım diyorum sana. de ki iyilik ediyorsun, de ki sevap işliyorsun, herkesin inandığı bir şey vardır bu amına koyduğumun hayatında. benimkisi de sensin, ne yapıyim!
geçen gece çocuk hastaydı. ilacı bitmiş, almak için dışarı çıktım. sağa sola saldırıp nöbetçi eczane arıyoruz. birden durup dururken içim cız etti. bi baktım gene aynı karın ağrısı. öyle özlemişim ki seni. dönerken bir meyhane gördüm. bi tek içeri girdiğimi hatırlıyorum, bi de rakıya yumulduğumu. arkasından en az dört cigaralık. sonra gözümü bi açtım, karşıdan karlı dağlar geçiyor. bi daha açtım, başımda bi çocuk; “kalk abi” diyor "kars’a geldik”. otobüsten indim, yürümeye başladım. dedim: “allahım nerdeyim ben, burası neresi?”. sonra güç bela burayı buldum. kapının önünde durup düşündüm.
dedim, “bekir, bu kapı ahiret kapısı, burası sırat köprüsü, bu sefer de geçersen bi daha geri dönemezsin.”. “iyi düşün” dedim. düşündüm, düşündüm, ama olmadı, dönemedim. sonra “bak oğlum” dedim kendi kendime. “yolu yok, çekeceksin, isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi.”
favori filmin nedir? sorusuna verdiğim tek yanıt. kader filminden sonra demirkubuz'un da istediği ivmeyi yakaladığını söyleyemeyiz sanırım. yeraltı filmi dahi beklentilerin gerisinde kaldı kanımca, sonrasında gelen diğer iki film olmamış gibi.
kader, kısmet, nasip. bunları söyleyip işin içinden sıyrılmak ne kolay. her zaman derim, bir şeye inanmamak, inanmaktan daha fazla bilgi gerektirir. çünkü din de böyledir mesela, inanırsın ve kapatırsın. inanmayanda daha fazla argüman olması hep zorunludur.
benim inandığım kader kavramı daha özgül. şu ki, insanlar bir noktada kendi kaderlerini kendileri tayin ediyor diye düşünüyorum. şöyle ki;
şimdi yapacağınız her hangi bir hareketi varsayalım:
mesela çok kızdınız birisine. bu da tanıdığınız, aktif olarak görüştüğünüz biri olsun. sizin için hayatınızdaki yeri mühim değil burada. sevgiliniz olabilir, arkadaşınız veya dostunuz olabilir. bu insana açıp ağız dolusu sövebilirsiniz ve bunun da temelde 3 sonucu olur.
- ya sizi sallamaz, ki zaten sağlam bir ilişki değildir anlamına gelir bu. o zaman formu ne olursa olsun * ilişkinizi zaten tekrar gözden geçirme tekniği ile irdelemeniz lazım.
- size o kadar değer veriyordur ki, söyledikleriniz onu çok incitir. haklı da olsanız kendinizi ifade etmenin doğru şeklinin bu olamayacağını düşünür. ve bu da kendi içinde 2 sonuca gider. ya bu fevri davraşınızı hoş görür ve kendi hatasını sorgular, ya da kendi iç muhasebesini sonraya bırakır ve bu davranışınızı asla hoşgörmez.
- hiç bir şey söylemez. benim de genelde yapmayı seçtiğim yoldur bu. konuşmam ben. küsmek değil ama, hiç konuşmam. öylece çeker giderim.
şimdi bu üç sonucun da açacağı yeni yönler olacak. her biri farklı kombinasyonlanmış katrilyonlarca yeni bir an ve onların sonucunda oluşacak yeni anlar var her birimiz için. ben de bunların her birinin bir yaradan tarafından tayin edildiğine inanıyorum fakat inanmasam da sonuç değişmezdi benim için. çünkü irade bende. benim yapmayı tercih ettiğim şeylerin sonuçları bunları ortaya çıkarıyor.
velhasıl kelam, insanların multi kombine kaderleri var. ve bunların hangisinden yürüyeceğiniz size kalmış.
Mart 2013 basım tarihli 768 sayfalık candan özer kitabı.
kitap tanıtımı: Şehrin bir ucundan, diğerine birbirlerinden habersiz yaşayan, her kesimden insanın, hiç ummadıkları bir zamanda yolları kesişiverirse ne olur?
Yarın için ne planlar kurarız kendi kendimize. Ama en ince yapılmış planlar bile kaderin önünde yerle bir olur. Kaderi okurken misafir olduğumuz kimi yerlerden, soluğumuz kesiliyormuş gibi kaçmak, kiminde de, yaşanan mutluluğun bir parçası olabilmek için hep orada kalmak isteyeceksiniz.
Bazen Zehrayla kederlenip, bazen de Lamianımla kahkahalar atacak, gündelik yaşamımızın olağanlığı içinde olağanüstü anlar yaşayacak ve sonunda tüm çirkinliklere karşın güzelliğin kazandığına inanacaksınız.
Ve...
Dinimizin güzelliklerinin, değişik kesimlerde ne kadar farklı algılandığını bir kez daha düşüneceksiniz.
masumiyet'le birlikte değerlendiriyor çoğu yerde ama bu yanlış bir karşılaştırma. masumiyet içine çökmüşlüğün filmiyse, kader her zaman aranılan tek gerçeğin hikayesi olabilir. kader'in uzun yıllara yayılan, her zaman şehir değiştiren aşk hikayesinin içsel ağırlığını her birimizin iç dünyasında yaşaması öngörüsünü de yapan demirkubuz, yollar ve kapanmayan kapıların "takık" olmayla bir düşünüldüğü zaman ortaya çıkan derinliğini de anlatıyor. bekir'in iç karartan monologu, uğur'un filmin tamamına egemen olan "ben başımın çaresine bakarım" özgüveni, cevat'ın göstermelik sahiplenişi, zagor'un başına buyrukluğun kutsal kitabını yazmış olması ve otelci irfan'ın "çevrene hakim olmak sadece gözlerinle yapabileceğin bir şey değildir" mottosunu hayatına yansıtması aklımdan çıkmayanlar. sonunu kendi kendime deli gibi eleştirmiştim ama demirkubuz'u ilk kez deneyimleyecek olan izleyiciler için böyle bir son hem demirkubuz sinemasını tanımak açısından değerli hem de bu sinemanın değerlerini özümsemek için "her zamankinden" hissini içe çekmek açısından önemli olduğundan ötürü bir şey yazmayacağım.
filmin doğrudan umutsuzluk ve çaresizlikle ilgili olduğuna dair alt metinlerin demirkubuz sinemasındaki en yoğun halini izlemiş olabilirsiniz. yeraltı'nda da bu "hiçbir şey yapamama" ve "kendini akışa bırakma" hissini iliklerime kadar hissetmiştim. kader'in "seçimlerimi geçmişim yapıyor ama bunda benim kontrolümün olmadığını kimse iddia edemez" yargısının ağırlığı altında paramparça olmak da mümkün. yeraltı ile arasındaki en büyük fark bence bu.
demirkubuz sinemasına giriş için genellikle masumiyet ya da bekleme odası önerilir ama kader de seçeneklerden biri olabilir. berbat istanbul hayatı, varoş izmir geceleri, aile zoruyla hayatları şekillenmiş, kendi hayatları hakkında söz sahibi olmaktan bihaber bireyler, "takık"ların hayatlarımızdaki önemi ve tabii ki umutsuzluğun kesif kokusunun daha net hissedildiği bir demirkubuz filmi izlediğimi düşünmüyorum.
Kader dışsal kontrol merkezidir.(bkz: external locus of control) Kendi başarısızlıklarımızı dışsal bir güce bağlamak bizi rahatlatıyor. Başımıza gelen kötü şeylerin müsebbibi kader , yaptığımız kötü şeylerin sorumlusu şeytandır. Tüm başarılarımız ve başımıza gelen bütün güzel şeyler kendi el emeği göz nurumuzdur. İnsan oğlunun en büyük yeteneği kendisini de kandırabiliyor olmasıdır.
bugününüze tamamen şeffaf, mutlak bir hakimiyet kurabilseydiniz, yine de yaşanacakların önüne geçebilir miydiniz? şimdiyi olabildiğince kontrol altına almak, size geleceği net kılabilir miydi? görünür olan her şeyi kesin bir şekilde kontrol etseniz dahi, gözünüzden kaçacak görünmeyen; yine de başı buyruk bir şekilde karşınıza çıkacaktır. bunlar illaki ilahi olmak zorunda değil. siz fincanınıza sıkı sıkı sarılmış düşmemesini sağlamaya çalışırken içinde titreştirdiğiniz atomlar bir anda patlak verip fincanı bin parçaya bölerek elinizi kesebilir. kader kaçınılmaz olandır. sebebi ya sizsinizdir, ya da değilsinizdir.
1997 yılında kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu. ka.der ve ka-der gibi yazılımlarına da rastladım ama derneğin logosunda tr.wikipedia.org/... noktasız, tiresiz kader olarak kullanılmış.
açılımı kadın adayları destekleme derneği. kuruluşundan bu yana geçen 25 yılda dernek ne kadar etkili oldu bilmiyorum. seçmen nüfusunun yarısını oluşturan kadınların türk siyasetinde aynı oranda temsil edilmediği bir gerçek. ama yalnızca kadın olduğu için bir adayı desteklemek de çok sağlıklı bir yaklaşım değil.