herkesin başkentini Sydney ya da melbourne zannettiği ama aslında başkenti canberra olan okyanus ülkesi.25 milyona yakın çöllerle yağmur ormanlarının bir arada bulunduğu bir ülke aynı zamanda kıta.
börtü böceğin harman olduğu; bin bir çeşit zehirli hayvanın kol gezdiği; burnuyla elektrik koklayan, yavrusunu cebinde taşıyan, yumurtadan çıkan yavrusunu emziren acayip yaratıkların yaşadığı ülke.
Kafam kadar örümceklerin kıllı bacakları ile ortalıkta dolaşması kafayı yedirtmek için yeterlidir.
Ayrıca, yarra yering şaraplarının üretildiği ülkedir.
olmama nedeni de trajikomik aslında. biraz para biriktirmiştim, son çalıştığım yerden de tazminatım için anlaşmıştım. ne mi oldu? tazminatımın yatmasına günler kala döviz fırladı ve bom! haliyle elimdeki para erimiş oldu. kalakaldım. şimdi yeniden biriktiriyorum:)
yine yaz, yine yangın. avustralya uzun süredir yangınla mücadele ediyor. kendi derdimizle meşgul olduğumuzdan pek ilgimizi çeken bir haber değil bu.www.wikizero.com/... yangınlar halen söndürülemedi ve gelinen noktada doğal yaşamda yer alan yarım milyara yakın hayvanın öldüğü bilgileri var. yangın yayılmaya devam ediyor ve insan yerleşimleri boşaltılıyor. dünya yılbaşı kutlarken 31 aralık itibariyle avustralya'da süren yangının dumanları yeni zelanda'ya ulaşmış. www.bbc.com/...
yangından dolayı zarar görmüş yerleri başbakanları morrison gezerek kontrol ediyor, buraya kadar hiç bir sorun yok. ancak gelin görünki o sırada bazı vatandaşlar başbakanı acımasızca eleştiriyorlar hatta bazıları ana avrat sövecek kıvama geliyor. evet tahmin ettiniz muhtemelen, ya korumalar tarafından tekme tokat dövülmüşlerdir ya da oracıkta gözaltına alınmışlardır. ama durum öyle değil, başbakan gayet sakin bir şekilde suçunu kabul ediyor, başını öne eğerek oradan uzaklaşıyor. ve akıllara o söz geliyor "medeniyetin gözünü seveyim" youtu.be/...
sevdiklerimi de alıp gitmek ve oraya yerleşmek istedim hep. annemin örümceklerden çılgın gibi ürpermesi nedeniyle de her zaman rafa kaldırılmış bir hayal olarak kaldı.
şu son aylarda, kendisini ürperten o örümceklerin bile büyük bir kısmının muhtemelen yandığını tahmin ettiğimiz yangınlar nedeniyle canımız çok sıkkın. o koalalar, kangurular, adını şimdi tek tek sayamadığımız türlere mensup hayvanlar... yarım milyara yakını artık yok.
ya bitkiler? onların canlarının yanmadığından emin miyiz? çünkü bilimsel araştırma sonuçları bize şunu söylüyor: bitkiler, tehlike veya stres altında olduklarında "çığlık atıyor." bu çığlık tabi ki bizim duyduğumuz bir şey değil, ama ultrasonik gıcırtılar şeklinde ortaya çıkıyorlar. yani bir insan hayatından, bir hayvan canından daha az değerli değil bitkilerin "canı" da.
şimdi, tam ben bunları yazarken, görebilen, duyabilen, hissedebilen, bağırabilen tüm yaratıklar orada kavruluyor. bunun acısını sadece tahmin edebilmekten öteye gidemeyen bizler bile bu kadar acı çekiyorsak, bir de onların çektiği gerçek acıyı düşünmek istemiyorum.
doğaya ve geleceğimize vurulan darbeyi bıraktım bir kenara. orada ölen her şeyin bir canı var. herhangi birimiz yanarken ne kadar acı çekebilirsek, onlar da o kadar çekiyor, daha az değil. bu korkunç bir şey.
sebebiydi, önlemiydi... bunları uzun uzun yazacak değilim. tek söyleyeceğim şu: içim parça parça...
koala/#170203 no’lu girdimde bahsettiğim gibi, mevcut muhafazakâr hükümetin önünde çok zorlu bir süreç var. muhafazakâr vurgusu yapmamın bir nedeni var. zira, bu gibi hükümetler, iklim değişikliği ve küresel ısınma gerçeğini * kabullenmiyorlar asla. Avustralya da farklı değil. üstelik muazzam bir biyoçeşitliliğe sahip doğasıyla en büyük geliri turizmden olmasına rağmen.
Avustralya başbakanı scott morrison, Cumartesi günü yangınların iklim değişikliğinden kaynaklanmadığını açıkladı. halbuki Avustralya, dünya’daki diğer tüm ülkeler gibi her yıl, sıcaklık rekorları kırıyor. son 50 yılın en sıcak yazını yaşıyorlar. “ben inanmıyorum, ulusal politikamız da bu yönde şekillenecek” tarzında bir yol izliyor. zaten ilk işi, göreve gelir gelmez yıllardır doğal hayat ve iklim değişikliği konusunda başbakanlığa danışmanlık yapmış çok büyük bilim insanlarını kovmak olmuş.
fosil yakıt kullanımını azaltmama konusunda en çok inat eden ülkelerden biri, ancak kurnaz diplomasisi sayesinde ismi diğer ülkeler kadar telaffuz edilmiyor. her eyalette bulunan kömür ocaklarından çıkanların %75’ini ihraç edip, kalanını elektrik üretiminde kullanıyorlar. yani Avustralya dünyanın en büyük kömür ihracatçısı. hatta şu aralar, Queensland’da bulunan ve avustralya’nın en büyük kömür madeni olması beklenen girişim, tüm protestolara ve itirazlara rağmen hayata geçecek gibi görünüyor. üstelik büyük resifi çok etkileyecek olmasına rağmen.
yani anlayacağınız bizimkilerden pek farklı değiller doğa ve iklim konusunda. akıllarına koyduklarını yapıyorlar. tek gördükleri para. doğal yaşam, gezegen, gelecek umurlarında değil. (bkz: kanal istanbul) peki, halk da bizdeki gibi mi? şu anda başbakana ve hükümete karşı çok tepkililer. özellikle de ülke cayır cayır yanarken, dünyanın bir ucundaki insanların da ciğeri yanarken, kalkıp hawaii’ye tatile gitmesi yüzünden. ama 2022’deki seçimlere daha çok var. ne yapabileceklerini hep birlikte göreceğiz.
daha önce de dediğim gibi, önlerinde çok zorlu bir süreç var. yangınlar aman vermeden devam ediyor. söndürme çalışmaları, hayvanları kurtarma çalışmaları yetersiz kalıyor. insanların can ve mal kayıplarının yanı sıra, ülkenin simgesi haline gelmiş hayvanlardan birinin sonunun tükenmesine engel olmak için çok büyük bir bütçe ayırmak zorunda. yapabilecekler mi bilinmiyor. bugün cnn’de christiane amanpour’la konuşan eski danışmanlardan biri bu konuda çok umutsuzdu. artan sıcaklıklar yüzünden yangınların artacağına yapılan tüm uyarılara rağmen hiçbir önlem almayan başbakan ve hükümetin çok sıkı bir politika değişimine gitmesi gerekiyormuş ve bu imkânsızmış. yani küle döndüğüyle kalacak gibi görünüyor güzelim ülke. tekrarlanması ne kadar önlenecek, bu da bir muamma.
Kanada son 20 yılın en soğuk kışını beklerken (şubatta -65'lerden söz ediliyor) son 50 yılın en sıcak yazına harika doğasını, hayatını kurban veren ülke.
O da kraliçenin bu da kraliçenin, dünyanın iki ucunun iki ucu boklu değneği.
Daha önce de yazdım, kimse işitmeyi sevmiyor ama nüfus sorunu çözülmeden küresel ısınma ve genel anlamda kirlilik çözülmez, buralarda kısarsın, geriden gelen ülkeler, oranın gözü açılan insanı "sıra benim" der yine kirlerletir. AMA sosyal yapı da, mevcut para sistemi de artan nüfusa mahkum olduğundan her etken zikredilir, çıbanın başı konu edilemez. Bu felaketler misliyle artacak ve nüfus kendini düzenleyecek sonuçta. Bizi Kıra kıra.
şu son yangınlardan ayrı olarak beyaz adamın sonunu hazırladığı kıta. kendi ekosistemi olan dünyadan izole bir yere dış dünyadan taşıdıkları hayvanlar yüzünden de büyük sorunlar yaşıyorlar. getirdikleri kedileri doğaya saldılar kediler vahşileşti, kedileri avlayan bir tür olmadığı için aşırı popülasyon oluştu. tavşanlar keza. yük taşımak için deve getirmişler 19. yüzyılda. afganistan ve hindistandan, motorlu taşıtlar icat edilince develeri de salmışlar doğaya bir aşırı popülasyon da o. adanın doğasında olmayan bu türlerin hepsi yerel ekosistemleri mahvediyor. kitle itlaflarla bunların nüfusunu kontrol altına almaya çalışıyorlar.
kıtanın kendi yerlilerini köle yapmış medeni ülkedir.
Hem adamın memleketine çöküyorsun hem de adamı şarapçı yapıyorsun.
Ne güzel dünya be bu anglosaksonlar kadar dünyaya zarar veren başka bir kavim var mıdır acaba ?
Kendine değil herkese medeni olmak lazım.