"Anne" kavramı, bireyin içinde bulunduğu aileye ve kendi yaşantısı içindeki pek çok değişkene bağlı olarak şekillenen ve her bireyde farklı bir görüntüsü bulunan bir kavramdır. Her anne farklıdır çünkü her insan farklıdır. Dolayısıyla annelik, döllenmiş bir yumurtayı yaklaşık 40 hafta rahminde taşıdıktan sonra dünyaya getirme eylemi olarak biyolojik bir hadiseden fazlası değildir. Fazlası, kadının dünyaya getirdiği yavruya ne sunduğu ile ilgilidir.
İşte burada yaşananlardır aslında anneyi çok sevilen ya da nefret edilene dönüştüren. Bu iki duygu arasındaki sonsuz sayıdaki duygu ve davranış çeşitliliği de insan çeşitliliğinin bir sonucundan başka bir şey değildir.
Kendi isteğinizle dünyaya getirdiğiniz bir canlıya elinizden gelen en nitelikli yaşam koşullarını sağlamak zorundasınız. Bu taktir edilmesi, kutsanması ya da övgüyle karşılanması gereken bir lütuf değildir. Elbette ki her doğuran ölünceye kadar dünyaya getirdiğine bakmak zorundadır, bakmayacaksa da dünyaya getirmemelidir. Düşünme yetisine sahip bir tür olmak bunu gerektirir. Burada bakmaktan kasıt, daha önce de söylediğim gibi elinden gelenin en iyisini vermektir.
Sonuç olarak annelik biyolojik bir hadise, anne de bu hadiseyi gerçekleştiren bireydir. Bu onu diğer canlılardan, cinsiyet ve türlerden üstün, özel ya da kutsal yapmaz. Ancak yavrusu için verdiği emek ve sevgi onu güzelleştirir, yüceltir insan olarak.
Elbette ki her kadın anne olmak zorunda değildir. Hatta artık üremekten vazgeçmeliyiz bence. Neyse konuyu dağıtmayayım. Sonuç olarak "Anne" vardır, "anne" vardır.