13. kat olarak çevirebileceğimiz filmin yönetmeni josef rusnak. filmin başrollerinde ise craig bierko ve gretchen mol var. kafa karıştırıcı gibi görünse de aslında matrix'e benzer. biraz da inception. ancak bu iki filmden ayrılan yanı biraz daha gerçeğe odaklı olması. sanal dünyanın asıl gerçeklikle ayrıştırılamadığını ve ortaya çıkan çarpıcı ilişkilerinin detaylarını anlatıyor kısaca.
film descartes'in ünlü sözüyle açılıyor. "düşünüyorum öyleyse varım" sonrasında bilim adamı olan fuller'in en yakın iş ortağı olan hall'e yazdığı mektubun satırları okunurken bir nebze olsun filmin mayasını anlıyorsunuz. Fuller mektubuna şöyle başlar, "cahillik mutluluk derler. Hayatımda ilk defa buna katılıyorum."
bir iş yeri binasının 13. katında gerçek ve sanal dünyayı bir araya getirdikleri bilgisayar sisteminin meydana gelişi üzerine araştırmalar ve deneyler yapıldığı için filmin adı da buradan gelir. filmin tarihçesi 1999. kurdukları bu sanal dünya ile 1937 dönemine dönerler. elektronik veri olarak uyarlanmış sanal bedenlerle geçmişe gitmeye çalışırlar. ve bunun sonu olup olmadığı en büyük meraklarıdır. araştırmaların temel odağı bu. bilgisayar üzerinden programlanmış sisteme çeşitli aygıtlarla bağlanarak sistemde bir kimlik yaratırlar. bu kimlik ile zamanlar arası geçiş yapmayı hedeflemekteler. zaman algısını yitirmek, gerçekliği ve gerçek olmayanı ayırt edememek işleri biraz zorlaştırıyor. güzel bir konu aslında. konuya karşı yaklaşımı ve işleniş biçimi de diğer benzer filmlerinden farklılıklarla ayrılıyor. biraz daha basite indirgemiş olursak "her şey yalandan ibaret" ya da "yalan dünya" gibi bunun tersi olarak da insanların sıklıkla dile getirdiği "gerçeğin ta içindeyiz" demesi gibi. iki farklı düşüncenin çarpışması kısaca.
dış dünyayı nasıl algıladığımızı, zaman çerçevesi içinde beynimizde kıvılcımlaşan elektrik akımlarının seyri konusunda yanıltıcı olup olamayacağının etkisini güzel yansıtmış. yapay olarak oluşturulmuş bir kimliğin, robotlar gibi de diyebiliriz belki işlemci tarafından yöneltildiği için, hiçbir maddesel gerçeklik yokken beynin içinde oluşan dünya ile nasıl bir gerçekliğe büründüğünü ve hislerle canlanabildiğinin mümkün olabileceğini görüyoruz. filmde oturmayan tek tarafı geleceğin 2024 tarihin olması. 2018'deyiz. 6 yıl sonra 2024 senesinde olacağız. filmin sahnelerinde 2024'te şehir bambaşka bir hal almış. ileri düzey bir gelecek. bu tasarımını 2050 2060 ya da 2040 gibi bir tarih oslaydı inandırıcılığını korumaya devam edebilirdi. ya da farklı bir son olabilirdi.
karmaşık konuları düzlüğe çıkaran yahut daha da kafa karıştırarak düşünce ve araştırmaya sevk eden filmleri seviyorsanız tam senlik bir film. bakalım dünyanın sonu var mı yok mu?