yılın belirli zamanları aralıksız, soluksuz rüya görür. sonra araya bir boşluk girer, görmem, unutuyor-da olabilirim. unutuyorumdur. bu art-arda rüya görülen zamanlar için, her yıl bir süre rüya defteri tutma girişimim olur, sabah uyanır uyanmaz karalarım, kalıntı olan anahtar kelimeler, olayları çetrefilli anlatmayan basit cümleler. başları çok normal giderken, günler birbirini takip ettikçe, (ki ben buna kendini ikna etmeye çalışıp, olmayana kendini inandırma demeyi, ruh sağlığım açısından daha doğru bulmayı ümit ediyorum) rüyaların bir şekilde bağlantısı çıkıyor gibi, beynimi buna koşullu yönlendirdiğimi hissediyorum. koridordan bir anda çıkıp, ''böh!'' denilse, onu kurgulayıp günlerce etkisinden çıkamayacak biri için, korkunç bir durum bu. en son görülen rüya, 8 gün önce görülen rüyanın başına ilişkin bilgiler verirken, ilk görülen rüyanın anahtar kelimesi geçen yıl görülen rüya ile bir ilişkisi çıkıyor. mizah yönü ağır basan rüyalardan çok, sakin ve sessiz ilerleyen kabusların ilginç bir tarafı yok benim açımdan, büyük bir rüya tabirleri kitabım vardı, son 2 yıldır hiç-bir şekilde anlamlarına bakmıyorum, çünkü paranormal kurgu, ucu bucağı olmayan çıkılmaz bir yol. kırmızı kumaş parçası, çok büyük bir cam sürahi olan yosun duvarlı otel odası, gemili anahtarlık, ortalama 3 rüyanın her birin-de yer alan objeler.
bu günün gecesi gördüğüm ise, bedenen varlığını hissettiğim en belirgin rüya olabilir, olmayada-bilir, rüyaları yazmam verdiği hissiyatı unutmamamı sağlamıyor.
sokalarına benzin akmış bir sokakta başlıyor, istanbul'un balat semtini andırıyor sokak, karşılıklı sıkışık evlerin ortasında taş yol. anlayamadığım şekilde, karnıma giren sancı ile kaldırımın kenarına oturup, bacaklarımı açıyorum, karnım düm-düz, kasılmalar başlıyor, terledığımı hissederken, altımdan akan su ile birlikte karnım büyüyor, bir-şeyler geriliyor, sancılar daha çok artarken, karnım daha büyüyor. titreyerek bir-şey doğuruyorum, insan olduğuna kanaat getirmek istiyorum, çünkü insanı andırıyor suratı. karnım hala şiş, çantamdan çıkardığım kırmızı ve büyükçe bir kumaş parçasına sarıyorum, kucağıma alıp yürümeye başlar iken midem bulanıyor, şu eski, gri belediye çöplerine istifra ediyorum. şişkinliği inen karnım sırtıma yapışıyor, kucağımda doğurduğum şey, bir otel odasına geliyoruz, uyuduğumu hatırlıyorum. uyandığımda gözleri açık şekilde, göğsümün üzerinde ölmüş bir bebek. sanırım en korkutucu yanı, morluğunu ve soğukluğunu böylesine gerçekçi hissetmek. o an hayal meyal yüzünü görür gibi oluyorum, ilginç şekilde gözlerini kendi gözlerime benzetiyorum. siyah yas kıyafetlerimi girip, onu-da kırmızı kumaşa sarıp, kucağıma alıp sokağa çıkıyorum. ağladığımı hatırlıyorum, bana türkan şoray'ın dönüş filmini hatırlatıyor bebeğin mor suratı.