uzun zamandır söylemek istediklerim vardı. onları uzun uzun dökeceğim.
2015 yılından kulzos'a geldiğim süreye kadar bir başka sözlükte yazardım. Ancak aynı yazarların, aynı konuların etrafında dönmesiyle sözlük, canlılığını yitirdiği gibi, tek tipleşmeye başlamıştı. bu durumdan rahatsız olduğum için bir süre kendimi ifade edebileceğim yeni sözlük arayışlarına girdim. Birçok sözlükle karşılaştım ancak içerik olarak ne tatmin ediciydi ne de yazarlar iyiydi. Tesadüfen bir sitede karşılaştığım interaktif sözlükler sıralaması ile ilgili bir yazı vardı. Sıralamaya dahil olan bütün sözlükleri tek tek girip inceledim. Rastgele butonuna tıkladıkça karşılaştığım başlıklara bakıp genel fikirler edindim. Buna kulzos da dahildi. Kulzos'a kayıt olup çaylaklığımın yazarlığa dönüşmesini bekledim. Elbet okuyor ve az da olsa yazıyordum. Ve yazar oldum!
Kulzos'ta ilk zamanlarda sessizdim. Çünkü yeni girdiğim bir ortama hemen atlayamıyorum. Bir oturup solukklanıp, kim ne yapıyor, ne yazıyor, ne konuşuluyor, kulzos mahallesinde komşular ne alemde diyerek perdenin aralığında seyrettim. Zaman geçtikçe, kulzos'ta karşılaştığım başlıklarla okumalar derinleştikçe, benim de var olduğumu, artık perdeyi çekip pencereyi açmanın vakti geldiğini düşünüp okumalar neticesinde edindiğim bilgilerimi kulzos ansiklopedisine başlık başlık eklemeye başladım. İlk zamanlar yazdığımda posta kutum boşken, yaptığım bir açılma itirafının ardından dolup taşmaya başladı. Cinsel yönelimlerle ilgili yazdıklarımdan sonra kapı altından fışkırmaya, pencereden giremeyince bacadan dökülmeye başladı mesajlar.
"dalga geçiyorsun diğmi, pipilisin sen", "bir şans versen bana aslında öyle olmadığını anlıcan", "penetrasyon eksikliğinden böyle ciyaklıyorsun", "biseksüel olabilir misin?", "çok mu çirkinsin de yüzünü değil götünü bu kadar çok yazıyorsun", "saçma sapan şeyler uydurup duruyorsun. bir tek heteroseksüellik var. kendi çöplüğünde öt".
daha aklıma gelmeyen bir sürü mesaj. okur okumaz silip attım. Cevap vermedim. Umursamadım. Ancak en sıradan konularda bile girdi paylaşır paylaşmaz eksileniyor. Güldüğümü yazıyorum yine eksileniyor. Pipili olsam neden kadın taklidi yapayım ki? Üzerini çize çize cinsiyetimi söylüyorum. Kadınım yahu! bundan daha güzeli, daha ötesi var mı! Evet, çirkinim. ve çirkinliğimin hoşa giden bir yanını keşfettiğimden bu yana daha çok seviyorum çirkinliğimi. Ve yazmaya devam edeceğim. Homoseksüelim diye her yanımda oturan kadına sulanmıyorum. Pezevenkleşmiyorum. Yavşamıyorum her gördüğüm kadına. Cinsel aktivitelerle ilgili yazıyorum diye her önüme gelenle fink atmıyorum. Nerede, nasıl davranmam gerektiğinin gayet bilincindeyim.
Yazdıklarımdan rahatsızlar ise, ben geldiğimde kapıyı bacayı pencereyi örtüp perdeyi sıkı sıkı çekip içeri geçebilirler. görmeyebilirler. okumayabilirler. ancak bu şekilde mesaj atarak benim kulzos'tan gideceğimi düşünüyorlarsa, düşünüyorsanız eğer üzgünüm. üniversite sınavlarını kazandığımda yapacağım tercih listesinde ankara'yı değil de istanbul'u yazdığım için evden kovulmuş, bir yıl boyunca eve alınmamış, harçlık gönderilmemiş, irtibat kurulmamış bir insan iken klavye başında sadece rumuzunuzu bildiğim sizlerin ettiği bir iki kelam ile gitmeyeceğim elbet. giderek size bu primi vermeyeceğim. İnandığım şeylerin peşinden koşmaya, yazmaya, ötmeye, doğru olanı yazıp çizerek bağırmaya devam edeceğim. duymak ya da duymamak o sizin meseleniz.
Kulzos'ta yazdığım müddetçe mesajlar almaya devam edeceğimi biliyorum. olsun, yazmak isteyen dileğince yazsın. Çok seviyoruz şurada bir avuç insan iken birbirimizi tırmalamayı. İnatçı olduğum konular dışında, sınırlarım olmadı ancak kendime belirlediğim bir etik çerçevem var. Bunun haricinde elimden geldiğince aynılaşmamaya gayret ediyorum. Çünkü aynılaşmaktan, tep tipleşmekten, kemikleşmekten en çekindiğim ve bunlardan uzak durmak için sürekli kendimi yenilemeye gayret ediyorum. Duygu ve düşüncelerin değişimi olmadığı müddetçe insan kokmaya başlıyor. Böyle benimle de sevişir miydin diye mesaj atan kişi/kişiler gibi sapıtma ortaya çıkıyor. Herkes aynı düşüncede olmak zorunda değil, olsaydı sıkıcı olurdu. gelişme ve değişim göstermezdi.
paylaşmanın en önemli neticelerinden biri budur, paylaşılan şeyin çoğalması, katlanması, iyileştirilmesi, yanlış ise doğrulanması, tartışılabilmesi, öğrenilmesidir. Yazdığım her alanda kafalar başka bir gezegene gidiyorsa demek ki sıkıntı var. Bir şeyi ürettiğimde, yaptığımda ya da yazdığımda paylaşıyorsam şayet, farklı yaşamsal deneyimleri sonucunca edinilen birikimlerin biricikliğine, tekilliğine, öznelliğine inandığım içindir. bu farklılıklardan yeni fikirler, ne görüşler, yeni yorumlar ve güzel muhabbetler döneceğine inandığım içindir. ban şuraya bir fotoğraf koydum diye "ıyyy" diye mesaj atan gibi, olmadım. göremediğim bir şey varsa eğer fark edebileyim diye. üretmedikçe rahat duramıyorum. ancak ürettiklerimi paylaştıkça rahatsız olunuyorsa mesaj atıp çirkinleşmek yerine gözlerini kulağınızı ağzınızı kapatırsınız olur biter. daha söyleyeceklerim var ancak başınızı ağrıttım. az da olsa içimi yıkadım.
sonra olarak vangölü ekpresi başlığını değiştirmemenizi isterdim. günce değil çünkü. uzun uzun yazıp okuyucuyu sık boğaz etmemek için gün gün bölüp paylaşıyorum girdileri. yeniden halka açık, ve aynı başlığında durmalı. çünkü vangölü ekspresi yapmış diğer arkadaşlar olduğunda onlar da başlığın altına yazabilmeli. Bu yüzden eski başlığına ve halka açık olması taraftarındayım.
nefretinizi, öfkenizi, çirkinliğinizi güzel şeylere dönüştürün. haziran eksik olmasın başınızdan!
edit: siz eksiledikçe ben daha çok güçlü bir şekilde bağırmaya başlıyorum. çok yaşa emi!