bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. uyandım. kalktım. kahvaltımı yaptım. annemi yedirdim, içirdim, yıkadım mis gibi ettim. koltuğuna uzandıktan sonra ben bir koşu gittim de gelemedim.

    sokaklar sımsıcak. hava kızgın yağ tavası gibi siniriyle üzerime üzerime geliyor. ter sırtımda yuvarlana yuvarlana kalınlaşıyor. otomobiller küfür gibi kaldırımlarda kafa yapıyor. insanın başını döndürüyor, midesini bulandırıyor. kalbim biraz daha sola kaymış, koltuğumun altında gümbür gümbür. hah, buldum nihayet. bu bina olmalı. evet evet, burası. gül apartmanı. kat: 3.

    ding dong. ding dong. ding dong. üçüncü çalışında açılıyor kapı. kocaman bir gülüş, kocaman bir bakış. kocaman bir ışıltı gözlerde. "hoş geldin pia" suratımda bir sırıtma. "Hoş gördüm" deyip içeriye giriyorum. kadın kokuyor ev. erkek kokuyor. çocuk kokuyor. patates kızartması kokuyor. çamaşır suyu koridorlarda. aile kokuyor. kavga kokuyor. kahkahalar kokuyor. çocuk sesleri kokuyor. başım dönüyor. başım döndükçe böyle bir evi özlediğimi hissediyorum. bizim evimiz neden kokmuyordu ki?

    salondaki koltuklar, inanılmaz rahatlık veriyor. türk kahvesi olsa, bir iki lafın beli kırılsa, sesler çarpışsa, gözlerin birbirinden kaçırılmadığı bir akşam olsa koltuklara yaslanıp. olmuyor. sırtımda kalınlaşan ter, yeniden canlanıyor. hareketlenip yuvarlanıyor. yuvarlandıkça ben huysuzlanıyorum. kadın anlatıyor. ben anlatıyorum. gözlerinin altındaki çizgiler beni çekiyor. mora çalmış hayatının akışı, yanaklarında kırmızılığa neden oldukça içim kıpırdanıyor. evin alt katından, üst katından tıkırtılar geliyor. çocuklar koşuyor sanırım. kadın öpmeye başlıyor. kadın öpmeye başladıkça kafamın en diplerinde, köşeye sinmiş sahneler belirginleşmeye başladı. mahallenin en kabadayısı çakısını çıkarmış bana bakıyor. pencereden halı silkeleyen kadın gözlerimi oyuyor. sokakta oynayan çocuklar, yerdeki taşları yüzüme fırlatıyor. yok olmamalı. kaskatı oluyorum. tepki veremediğim için kadın korkuyor. "yanlış bir şey mi yapıyorum?" yerimden zıplıyorum. yatak odasına sürükleniyoruz. salonun girişinden yatak odasına kadar olan mesafeyi mesafeyi, dış kapıya olan uzaklığa, koşarken atacağım adımı sayıyorum. kilit dönse, kapı açılsa, adam içeri girmeden evvel ayakkabılarını çıkarsa, onları ayakkabılığa yerleştirse, kapıyı örtse ayağının ucuyla. sonra yatak odasına girmeden önce mutfağa kolaçan edip "hanım" diye seslense. duyabilir miydim? hemen hazırlanıp saklanabilir miydim? mümkün değil. yatak odasının kapısı aralık kalsa, adam koridorun sonundan gelen sesleri duysa, kapının aralığından karısını görse, karısının benimle çırçıplak kendinden geçmişçesine seviştiğine inanmasa, çarşaflar birbirine girmiş, ütüsü bozulmuş yatağın şaşkınlığına yakalanıp bir an çekmecesindeki silahını çıkarsa ve iki el ateş etse ne olur? mor çiçekli çarşaflar kan gölüne dönmüş ertesi günü üçüncü sayfa haberlerinde çıkmış olurdum. yok, yok. böyle olmamalı.

    kadına dönüp "kocan şu kapıdan içerip girip bizi öldürebilir. tamam, intihar etmeyi düşünüyorum ama kadınlar çok güzel yaşamak da. ve ben bir silahın kurşunuyla ölmek istemem, bu şekilde ölmek istemem. kocan her an eve gelebilir." diyorum. kadın inanılmaz bir yüzle bakıyor. gözlerinin altındaki çizgiler kararıyor. kocaman olan bütün şeyler büzüşüp yol olmaya başlıyor. "benim kocam öyle biri değil. kocam hakkında bu şekilde konuşamazsın. evimden çık, defol" diyor.

    yanından kalkıp çıkıyorum. hesapladığım zamanlama ile uyuşmuyor. 6 dakika gecikiyorum dış kapıya. kesin ölürdüm. apartmandan çıkıp sokaklara düşüyorum. sımsıcak hava. ter sürekli kuruyor sırtımda. sokakların birinden geçerken şu yazıyı görüyorum. www.imgim.com/... aklıma geliyor birden. gülümsüyorum.

    en çok kadının evini özleyeceğim. bizim ev çok ıssız.

    #93650 pia | 7 yıl önce
    0kişiye özel