Altmış ikilerde Van’da, Gevaş’ta
Artos dağlarının eteği kardan
Karların içinde bir evcil şahan
Kendi on dokuzunda
Çocuklarıyla halaya durunca
Kurtlar kuşlar el çırpardı
Abece dağılırdı coşkudan
Göl salınır ipek hışırtısıyla
Güneş sevinçle balkırdı
Sus olup dinlerdik
Akçadağ’ da doğan en güzel Türkçe
Kadir’i tanır mısınız Kadir’i?
Ordu’ dan Fatsa’dan Kumru’dan
Söndürülemedi söndürülemeyecek olan
Çoban ateşleri gibi çifte çifte
Ertan şimdi ölümsüz ağıtlarda
Zeki’yi bildiniz mi?
Sinop’ ta Gerze’nin dağlarında
Bir kaymakam beş öğretmen
Yoksul yeşerten beş öğretmen
Anayasa suç belgesi gibi çantalarında
Altmışlar geçmişti çoktan öyle ya
Sonra bin bir soru bin bir soruşturma
Ve sürgün ülkenin uzak uçlarına
Önceden incecik küçücük karısı
Sonra çoluğu çocuğu kendisi
Alamanya’ya ağır işçi giden
Kanber Kutlu’yu tanır mısınız?
Maraş’ta Hatay’da orda burda
Saz benzi dal kuru bedeniyle
Çifte su verilmiş güney çeliği
Salman’ı bilir misiniz Salman’ı ?
Mustafa Hüseyin Bayram ve
Binlerce başkaları
Pusu bomba mapus ölüm
On parmaklarında on kara
Adın yazılınca dosyalarına
Yediveren gülüm dostum yiğidim
Adın yazılınca dosyalarına
İşsiz aşsız verem olmacasına
Sürgün yeniden eğitti onları
Zulum direnç oldu yüreklerine
Ayrılıklar muştu gibi sunuldu
Yorgun yıl sonlarında
Onarmaya alışık elleriyle
Onlar kavuşmaya dönüştürdüler
Ey karanlık, tartın nece bozuk olsa
Bunca yükü çekemezsin