biraz önce biten süper lig'in 20. haftasında deplasmandaki trabzonspor maçından mucizevi bir şekilde beraberlik çıkartarak puanını 32'ye çıkartan izmir'in gururu.
düzenli olarak maç girdisi yazmamı eleştiren yazarlar vardı. ben de geri adım atmıştım, yazmayacaktım. ama halen bunu neden göztepe başlığı altında yapmamam gerektiğini anlamadığım için devam edeceğim. ister başlığı ister beni engelleyin. karar sizin. bu başlık semt olan haricinde, spor kulübünün de başlığıdır.
sol açıkta sabri sarıoğlu, forvette yoan gouffran, orta sahada çakılı olarak oynayan selçuk-poko-castro ile maça başladığımızda hiç pozisyon bulamayacağımızı biliyordum. ilk yarı tamamen trabzon'un kontrolünde geçti zaten. çok fazla pozisyonları olmasa da, duran toplarda okay yokuşlu'yu her zaman ihmal ettiğimiz için ciddi tehlikeler atlattık. ikinci yarı başında demba ba oyuna girdi ve biraz kıpırdandık. ilk tehlikeli şutumuzu da 55. dakika civarında 40 metreden demba ba çekti. ikinci yarıda 75'e kadar biz oynadık. 75-85 arası ise trabzon gene bunalttı. uzatma dakikalarında ise kalp krizi eşiğine geldik ve maç 0-0 bitti.
öncelikle rakipten bahsedeyim: trabzonspor dirençli, orta sahada taş gibi bir takım falan değil. ligin ilk yarısında 9 maçta 2 galibiyet alabilmiş, berbat bir takım görüntüsündeydi. bizim 3-2 kazandığımız maçtan sonra da "trabzon bu sene küme düşmeli ama düşürmezler" demiştim. halâ da aynı düşünüyorum. sosa, yusuf yazıcı ve abdülkadir ömür'ün aynı anda oynamasıyla orta sahası çöken, bu oyuncuların hepsi birlikte oynamazsa da yaratıcılığı duran toplar ya da uzun paslar seviyesinde kalan bir takım. burak yılmaz yoktu bu maçta, olsaydı da hiçbir şey değişmezdi. 2'ye 1ler, küçük üçgenler ve ters kademeye atılan toplarda can yakıyorlar. bunu da iyi kullanabilecek, akıllı oyuncuları var. defansta ise hem tomas hubocan hem de ön liberodaki juraj kucka berbatlar. kucka nasıl milan'dan gelmiş, anlamadım. kendisini bir süredir takip ediyorum. bu sene türkiye kupası ile birlikte 16 maçta forma giymiş ve 6 sarı kartı var. bunun 10 olmaması için hiçbir neden yoktu ama verilmeyenleri vardı işte. bu maçta da, oyundan çıkmadan hemen önceki pozisyonda büyük tetikçi hüseyin göçek kendisini 2. sarı karttan atmalıydı, atmadı. rıza çalımbay bunu görüp kendisini hemen değiştirdi. futbolcu olarak görmüyorum ben kendisini. trabzonspor konusunda son bir ek yapmak istersem; iç sahada hakemi öyle ya da böyle baskı altına alabiliyorlar. okay'ın topu saklama becerisini olur olmadık fauller alma başarısına(!) çevirmesi duran top sayılarını artırıyor. bu da gol yollarında daha da etkili olmalarını sağlayacaktır. deplasmanda ise, kötü oynayacaklarını düşünüyorum her maç. son 4 deplasmanlarında galibiyet çıkaramayacaklarını düşünüyorum.
bize gelirsek; tamer hoca'nın berbat tercihleri sebebiyle ilk 11 tamamen mahkum oynadı ilk yarıda. demba ba, axel ngando ve nabil ghilas'ın oyuna girmesi bizi değiştirdi ama takım ilk yarıda yediği baskıyı üzerinden atamadı. hep tutuk oynadık. pozisyonlara girdik ama gol atmamız mümkün değildi. milos kosanovic'in hugo rodallega'ya yaptığı net faul (penaltı değildi, ceza sahası dışındaydı), tanju kayhan'a gösterilmeyen direkt kırmızı kart oyunu değiştirecekti. kucka'nın kırmızı kartı da trabzon'un oyun ritmini bozacaktı. tabii ki, bütün bunlar konuşulmayacak, göçek ortalama bir yönetim göstermiş gibi davranılacak ve haftaya gene maç alabilecek.
adis* sonrası döneme alışamadık. orta sahanın göbeğinde oynayacak 3'lüyü belirleyemiyoruz. adama traore sakatlıktan sonra kendini frenleyerek oynuyor. demba ba'nın daha çok zamana ihtiyacı var. ghilas o kadar kilo vermesiyle birlikte ayak-göz koordinasyonunu kaybetmiş gibi görünüyor. daha önce de yazdığım gibi, bizim için sezon bitmiş gibi görünüyor. maçlara ne kadar puan, o kadar kasaya girecek para olarak bakıyoruz sanırım. birkaç maç sonra hedefsiz bir takım haline dönüşebilecek olmamız beni çok korkutuyor. umarım korkularım gerçeğe dönüşmez.