Uçak 3,5 saatlik yolculuğun ardından Barselona havaalanına indi. Havaalanından şehre gitmenin en kolay yolu aerobus. Terminal binasından çıkınca hemen sağda 100-150 metre ilerde (açık mavi ve üzerine kocaman aerobus yazıyor kaçırma imkanınız sıfır yani. 5.90 euroyu veriyorsunuz sizi şehirin merkezine plaça de catalunya’ya götürüyor. Tavsiyem buraya yakın bir yerde otel bulun. Bizimki öyleydi, gittik bavulları bıraktık ve dolaşmaya başladık.
İlk durak park güell. Catalunya meydanından 24 numaralı otobüse bindiğinizde 18 durak sonra parkın kapısındasınız. Bu arada otobüs bileti 2.10 euro, ne çok ucuz ne çok pahalı, orta karar. Park iki bölümden oluşuyor, birincisi parasız olarak gezebileceğiniz bildiğiniz park kısmı. Dağın yamacına kurulmuş park, biraz yokuş çıkarsınız ama toprak yollarda ağaçların arasında gezilecek büyük bir park. Ara ara ilginç yapılara parkın bedava kısmında da karşılaşabilirsiniz. Bir de parkın paralı kısmı var, bunun için parkın girişinde 8 euro’ya bilet alıyorsunuz. Paralı kısım Eusebio Güell’in zenginliğini eşe dost göstermesi için antoni gaudi’ye yaptırdığı özel bölüm. Renkli seramiklerden çeşitli yapılar var. Sevimli kertenkelecik (dragon stairway), yunan tiyatrosu bölümü görülmeye değer yerlerden. Çok değil en fazla 1 saat zaman harcarsınız paralı alanda. Şahsi görüşüm paralı alana verdiğimiz 8 euro biraz çok geldi içeride gördüklerimizden sonra. Ama tabi oralara kadar gitmişken görmemek olmaz.
Park güell’den sonra aynı otobüsle zengin markaların olduğu passeig de gracia caddesine gittik ki bu caddede aklınıza gelen her ünlü marka var, hugo boss, gucci, cartier, louis Vuitton, versace… tabi bunların yanında adım başı bir mango adım başı bir zara sadece bu caddede değil şehrin her yerindeydi. Bu cadde üzerindeki casa mila ve casa batllo yine gaudi’nin görülmeye değer binalarından.
Akşam yemeği için catalunya meydanındaki txapela tapas yemek için güzel bir restoran 22 euro ödedik iki kişi. Yemekten sonra bizim istiklal caddesine benzeyen (eski haline tabi ki) la rambla caddesi herkesin ortak noktası. Cadde üzerinde aşağı inerken sağ tarafta kalan kapalı Pazar alanı la boqueria yine görülmesi gereken yerlerden. Yalnız burada çantaya falan dikkat etmek lazım, küçücük bir alan ve tıklım tıkış. Burada biraz gezindikten sonra la rambla caddesinin sonundaki ünlü kaşif christoph colomb anıtı ve deniz üzerine inşa edilen maremagnum alışveriş merkezine gittik. Buranın altında the chipiron diye bir restoran var ki paela yiyecekler için öneliriz. Maremagnum sonrasında la rambla ve laietana caddeleri arasında kalan şehrin dar ve sevimli sokaklarını dolaşarak otele vardık.
Ertesi gün yine catalunya meydanından bindiğimiz 14 numaralı otobüsle la sagra da familia’ya gittik. Dışarıdan sanırım en ihtişamlı kilisedir bugüne kadar gördüğüm. İnsan çok rahat oturup bina üzerindeki detaylara sıkılmadan 1 saat bakabilir. Zaten bakmak da lazım çünkü kafamı kaldırıp her baktığımda farklı bir detay gördüm. Kiliseden içeri girmek için 18 euro para istiyorlardı, yıllardır o kadar çok kilise içi gördüm ki sanırım biraz cimrilik yaptım ve girmedim içeriye, o yüzden ne kaçırdım bilmiyorum.
Sagra da familia etrafında baget ekmek arası domates peynirimizi yedikten sonra (12 euro) yürüyerek arc de triomf’a gittik. Bu kemer paris champs elysees’deki arc de triomphe’den farksız hemen hemen aynı, sadece bu biraz daha fazla işlemeli. Buradan denize doğru yürüdüğünüz zaman parc de la ciutadella gününüzün geri kalanını öldürecek kadar güzel ve keyili bir park. Dragon kalesi var, martorell müzesi var, katalunya parlemante binası var, hayvanat bahçesi var…var oğlu var yani. Oradan biraz daha aşağı deniz kenarına gidince katalan tarih müzesi var.
Bundan sonraki durağımız poble espanyol denilen alan. 1992 olimpiyat oyunlarının ana merkezi olan bir yer. Tepelik geniş yeşil bir alan, katalan sanat müzesi var, olimpiyat stadyumu var, Palau Nacional var, montjuic kalesi var, çok rahat yarım gününüzü yersiniz burada. Tabi ben müzeleri sarayları detaylı gezeyim derseniz 1 gün bile yetmez orası ayrı.
Bütün bunlar bittikten sonra akşam yemeği için kapalı Pazar yeri la boqueria’da el quim de la boqueria diye bir restorana gittik. Restoran dediğim aslında bir büfe, ortasında adamlar yemekleri pişiriyorlar büfenin etrafına bar oluşturmuşlar, uzun bar taburelerinde oturup yemeğinizi yiyorsunuz. Biraz popüler bir mekan yemek yiyenlerin arkasında ayakta bekleyip insanların lokmalarını boğazlarına dizip sıranın size gelmesini bekliyorsunuz. Biz şanslıydık yaklaşık 15 dakikaya bir yer bulabildik, daha fazla bekleyenler oldu. Deniz mahsulü namına ne ararsanız var tam bir akdeniz mutfağı. popülarite fiyatlara da yansımış çok yemedik ama ona rağmen 41 euro'ya mal oldu.
Ertesi sabah kahvaltı için churros yemeğe gittik. Aslında bizim lokmaya benziyor, tulumbaya benziyor (şerbetlenmemiş hali) hamuru ince uzun halde kızartıp üzerine şeker serpiyorlar. Kahveyle beraber ohhh mis. Bunun için özel biryer aramanıza gerek yok, önünüze gelen ilk yere girebilirsiniz sonuçta hamur kızartması ne kadar kötü olabilir ki. Kahvaltı sonrası kısa bir yürüyüş sonrası öğlen uçağımıza bindik ve geri geldik. Bizim yapamadığımız iki-üç şey kaldı. Akşam bir flemenco bar bulup gösteri izleyemedik, gün içerisinde çok yorulduğumuz için akşam bunun için kendimizde o enerjiyi bulamadık. Camp nou’ya gitmedik. Pek öyle futbol insanı olmadığım için otobüse bin 40 dakika yol git stada bak falan çok cazip gelmedi. Bir de tibidabo denilen şehrin epey dışında hem gezmelik hem de eğlence parkı, hem gözlem evi hem kilise vs olan bir alan var oraya da kış olması sebebiyle gitmedik.
Sonuç, yeme içime gezme görme açısından güzel bir yer, kış ayı olması sebebiyle deniz faaliyetlerini pek görmedik. Plajlar bomboştu doğal olarak, öyle çok kalabalık değildi şehir ama temiz güzel, medeni, düzenli bir şehir. Görmeden ölseniz çok bi eksikliğini hissetmezsiniz ama imkan varsa da görmekte fayda olan bir şehir.