şahname'de anlatılan hikayeye göre
kral sam'ın oğlu
zal, bir
albino olarak dünyaya gelmiştir; ancak kral sam, beyaz teninden dolayı oğlunun iblis tohumu olduğuna inanarak onu bir dağa terk etmiştir. bebeğin ağlamalarını duyan
simurg, yumuşak ve iyilik dolu kalbinin sesini dinleyerek çocuğu himayesine alıp büyütür.
simurg'un yanında geçirdiği sürede
prens zal, simurg'dan eğitim alıp onun sahip olduğu bilgilerle donatır kendisini. erişkinliğe ulaştığında ise insanların dünyasına gitmek ister.
simurg, üzülmesine rağmen
prens zal'ın insanların dünyasına gitmesine itiraz etmez ve ona kendi tüylerinden, altın bir tüy vererek gitmesine müsade eder. günün birinde
prens zal,
simurg'un yardımına ihtiyaç duyarsa bu tüyü yakarak
simurg'u çağıracaktır.
Krallığına döndüğünde
prens zal, güzel
rudaba'ya aşık olur ve onunla evlenir. Karısı bir erkek çocuğa hamile kalır; fakat doğum zamanı geldiğinde birçok sorun yaşarlar.
prens zal, karısının doğum sırasında öleceğini fark eder ve
rudabah ölüme yaklaşırken,
simurg'u çağırmaya karar verir. altın tüyü yakması ile ortaya çıkan
simurg,
prens zal'ın sezaryen benzeri yöntem uygulamasını sağlar ve
rudabah ile çocuğun hayatını kurtarır. Bu çocuk daha sonra en ünlü ve büyük pers kahramanlarından biri olacak
rüstem'dir.
--
spoiler --
mantık-ut tayr tasavvufi konularla ilgili uzunca bir girizgahın ardından, kuşların kendilerine bir padişah seçmek istemelerinden bahseden bir giriş bölümü ile başlar. Kuşlar, bir araya gelip her ülkenin padişahı olduğu kendi ülkelerinin de bir padişahı olması gerektiğini tartışırlar. içlerinde en bilge görülen
hüdhüd, onlara padişahlarının ancak ve ancak
simurg olabileceğini söyler.
Bu nokta ile birlikte
hüdhüd hikaye içerisinde önemli bir semboldür ve giriş kısmında kuş topluluğundaki
hüdhüd;
"Sırtında tarikat elbisesi, başında ise hakikat tacı vardı." şeklinde betimlenir.
Eserde Tanrı'yı sembolize eden Simurg kuşuna yapılan betimlemeler ise:
"Kuşkusuz bizim de bir padişahımız vardır. O da Kaf Dağı'nın ardındadır."
"Adı Simurg'dur, kuşların padişahıdır. O bize yakındır lakin biz ona oldukça uzağız." şeklindedir.
Buradan sonra yol hazırlığı içerisindeki kuşlar tek tek tanıtılır fakat öncelikle
simurg'u daha detaylıca tarif eden bir bölüm yer alır. Sonrasında farklı kuşların hikâyeleri anlatılır ve her bir kuşla bir zaaf veya özellik ilişkilendirilir. Böylece o zaafın veya özelliğin tasavvuf bağlamındaki yerine değinilir.
Örneğin
papağanın hikayesinde papağan kendisinin
simurg'un dergahına varacak takati olmadığını belirtir ve tek arzusunun, onun içmekte olduğu
ab-ı hayat olduğunu dile getirir.
hüdhüd ise canını önemsemenin yanlışlığı ile ilgili bir cevap verir ve canın canana feda etmek için olduğundan bahseder. Kitabın tek tek kuşlardan bahseden bu bölümünden itibaren anlatımda aralara bahsi geçen özellik, kavram veya genel olarak konu hakkında çeşitli hikâyeler, kıssalar anlatılır. Bu kıssaların bir kısmı tarihte yaşamış önemli kimselere atfedilir veya içlerinde karakter olarak bu kişileri barındırır.
Kuşların tek tek gelip kendilerine dair konuşmalarından ve bunlardan çeşitli özelliklerin tasavvufi tahlilinin yapılmasından sonra kuşlar
hüdhüd'e başka sorular yöneltirler. Cevaplardan sonra kuşlar yola düşmek isterler öncelikle
hüdhüd onlara açıklayıcı bir konuşma yapar. Fakat bu konuşmanın ardından bahane getirmeye başlarlar. Hüdhüd tek tek bahaneleri cevaplar. Bahanelerin sonunda bir kuşun yolu anlatmasını istemesi üzerine
hüdhüd simurg'a ulaşmak için gidilecek yolu anlatır; aşılması gerekilen yedi vadi vardır, hepsi de çetindir. Vadilerin adları sırasıyla: Talep, Aşk, Marifet, İstiğna (ihtiyaçsızlık), Tevhid, Hayret, son olarak da Fakr ve Fena'dır.
hüdhüd bu vadilerin her birini anlatır, daha sonra etkilenen kuşlar yola koyulurlar.
Binlerce kuş olarak çıktıkları yoldan sadece otuzu
simurg'un dergahına varabilir. Sonunda
simurg'u gördüklerinde ise
simurg'un kendileri olduğunu fark ederler; dergah aslında bir aynadan ibarettir. Bu eserde şöyle açıklanır:
"O dergahtan hal diliyle bir nida geldi: Güneşe benzeyen bu dergâh bir aynadır."
Kuşlar böylece fani olduktan uzunca bir süre sonra onların tekrar kendilerine (varlık alemine) gelmelerine izin verilir. Bu noktada kuşların geldikleri makamın beka olduğunu ifade eden ve beka makamından söz eden beyitler bulunur. Kitap Attar'ın kendisi hakkındaki bir kısımla biter; bu kısımda kitabına dair de yorumları bulunur.
--
spoiler --