1. Adı koyulamayan duygu

    Bazı duygular vardır, dünyanın hiçbir lisanında karşılığı olmadığı için kelimelere dökülemeyen, tarif etmek için hayal gücünün yetersiz kaldığı. Şarkılar ve hatta resimler ile anlatmak bile imkansızdır. Bir rivayete göre bu duyguları sadece hayatın anlamını bulmuş olanlar kelimelere dökebilir lakin bundan kimseye bahsetmezlermiş. Çünkü başkasına söylendiği anda bütün değerini kaybedeceğini düşünürlermiş. Klasik bir mantık biçimi, bir şeyden ne kadar fazla varsa değeri o kadar az olur. Belki de hayatın anlamını bulmak bu duyguları kelimelere dökmektir.

    Bu duygu hakkında ne biliyoruz peki? Mutluluk yahut aşk olmadığını biliyoruz. Üzüntü ya da kederin ise alakası bile olmadığını da biliyoruz. 1984 yılının, 12 Haziran gününde bir Türk Dil Kurumu çalışanı olan 37 yaşındaki dil bilimci Yrd. Doçent Cengiz Gültepe bu duyguyu tecrübe etmiş ve sözlükleri karıştırmış, onlarca makale okumuş ve hatta kendisini yetiştiren profesörlere danışmış fakat bir sonuca ulaşamamış. Araştırmalarından bir sonuç alamayan Cengiz Gültepe bu duyguyu anlatabilmek için kolları sıvamış. İlk önce TDK’ da ki üstlerine durumu anlatmış ve araştırma için izin ve kaynak istemiş fakat reddedilmiş. O zamanlar hem de Hacettepe edebiyat fakültesinde öğretim görevlisi olan Gültepe bir araştırma dosyası hazırlayarak bölümüne sunmuş, biraz ödenek ve stajyer öğrenci istemiş. Hacettepe Üniversitesi Dil Bilim Bölümü araştırmayı ilginç bularak bir miktar para ve 3 stajyer öğrenci tahsis etmiş. İlk olarak böyle bir duygu yaşayan ama tanımlayamayan kişileri araştırmışlar. Aradıkları duruma uygun tamı tamına 10 bin 968 kişi buluşlar Ankara da. Bu kadar fazla kişi ile mülakat yapamayacakları için sadece yüksek okul veya daha üst eğitim almış kişiler ile mülakat yapmaya karar vermişler ve bu da 202 kişiye tekabül etmiş. Bu kişiler ile yaklaşık yarım saat kadar bir mülakat yapılmış ve bu duygunun ne olduğuna dair bir sonuca ulaşılamamış. Bir sonuca ulaşamayan Gültepe ve “ekibi ne olmadığını bulursak eğer ne olduğunu bulabiliriz” diyerek bu kişiler ile bu duygunun ne olmadığı hakkında mülakat yapmış ve bu duygunun mutluluk , aşk , keder , üzüntü , heyecan , stres , korku , veyahut bu duyguların bir karışımı olmadığı sonucuna ulaşmışlar. Fakat bu sonuca ulaşmak yine de bir anlam ifade etmemiş. Bunun üzerine Gültepe , ülkenin ve dünyanın sayılı dil bilimcileri ile irtibata geçmiş ve durumu anlatmış ve tartışmış. Bütün bu önde gelen dil bilimciler Gültepe’ye yeni bir kelime türetmesini ve bu duyguya adını vermesini tavsiye etmiş. Gültepe bazı kelimeler türetmiş olmasına rağmen tatmin olmamış ve başka bir yola koyulmuş.

    Tıp biliminin yardımı olmadan bu işin içinden çıkamayacağı kanaatine varan Gültepe, yine Hacettepe Tıp fakültesi bölümü başkanı Prof. Dr. Ali Çetin ile görüşmüş ve durumunu anlatmış. Ali Çetin , Gültepe’ye seve seve yardımcı olacağını söylemiş ve birlikte çalışmaya koyulmuşlar. Prof. Çetin , insan vücudunda olan bütün hormonların ve bu hormonların bir biri olan reaksiyona girmesi sonucu oluşan bütün duyguların bir listesini Gültepe’ye vermiş ve insan vücudunda bu duyguların haricinde bir duygu olmasının bilimsel olarak imkansız olduğunu belirtmiş. Fakat bu listede olan bütün duyguların haliyle bir adının olması yüzünden, Gültepe yine aradığını bulamamış.

    Bilimsel yollar bir sonuç vermediğinden Gültepe bu sefer de Felsefe’nin kapsını çalmış. Babasının , kuzeninin bir arkadaşı olan İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümü başkanı ve aynı zamanda Türk Felsefeciler Birliği başkanı olan Ord. Prof. Dr. Ülkü Taşyürek ile görüşmüş. Gültepe’yi dinleyen Ord. Prof. Dr. Taşyürek bu arayışın hayatın anlamını aramak ile eş değer olduğunu anlatmış ve bu arayışın çözümünü bir tek hayatın anlamını bulan birilerinin bilebileceğini kesin olmamak ile birlikte söylemiştir. Bir ekleme yapmıştır Ord.Prof. Dr. Taşyürek “ hayatın anlamını bulan kişilerin bu buluşlarını kimse ile paylaşmadığını çünkü bu buluşlarının adeta cennetten düşen bir hazine olduğunu ve paylaşıldığı zaman değerini yitirmesinden korktuklarını “ söylemiştir. Bunun üzerine araştırmasını sonlandıran Cengiz Gültepe üniversite ve TDK’daki işinden istifa edip bir sahaf dükkanı açmış ve orada kitapların arasında hayatın ve adını koyamadığı duyguyu bulmaya çalışmıştır.

    Cengiz Gültepe ömrünün geri kalanında sadece sahaf ile geçimini sağlamış ve bir evlilik yapmıştır. 2004 yılının 12 haziran gününde , 57 yaşındayken kanser yüzünden hayata gözünü yummuştur. Giderken arkasında gözü yaşlı 1 eş ve 2 kız çocuğu bırakmıştır. Son sözleri ise “ En büyük hazinemi yanımda götürüyorum “ olmuştur.
    #62268 biri beni silksin | 7 yıl önce
    0anket