1. buna genelde verilen hazır ve popüler cevaplardan biri şu şekildedir:

    "türk eğitim sisteminde iki eksik vardır, biri eğitim, diğeri sistem."

    ben bu tarz sözleri şirin sözler olarak adlandırıyorum. tek tümce, her ne kadar vurucu olsa da, sorunu betimleyecek kadar, ya da diğer bir deyişle hasta bir sisteme tanı koyacak kadar yeterli değildir. bu sebepten dolayı, yukarıdaki gibi kısa ve şirin bir şekilde bitirmek yerine, konuya biraz daha açıklık getirmek istiyorum.

    ayrıca, belirtmek isterim ki, bu yazımda kısa olması adına sadece dil ve tarihle iligli sorunlara değineceğim. ileride düzenlemelerle diğer alanlara dair eklemeler yapabilirim. türkiye'de eğitimle ilgili sorunların hepsine değinecek olsam muhtemelen ortaya birkaç on ciltlik bir yapıt çıkabilir.

    == gerekli tanımlamalar ==

    (bu kısım benim eğitimi nasıl gördüğümle ilgilidir ve çoğunlukla diğer bölümlerle pek de alakası yoktur. dolayısıyla diğer bölümlere doğrudan atlama yapılabilir.)

    ilk önce eğitim ve öğretim ikilisinin ne olduğunu tanımlamak gerekir. daha doğrusu bu ikiliden birini tanımlamaya dahil etmeyeceğimi söylemem gerek. genel olarak kavramının i içerisinde yeri bulunmamaktadır. burada önemi olmadığını söylemiyorum, ama öğretimi "eğitimin veya eğitimin resmi müfredatının planlanması" olarak, kısaca ve kör bir şekilde tanımlıyorum. bu sebepten dolayı bireye ve zihne dair bir sorun değil, topluma ve toplumsal bilince ait ve ağırlıklı olarak bağlama dayalı bir sorun.

    onun dışında eğitimi, (i) bir kişinin zihinsel yeteneklerini genişletmesi veya (ii) varolan zihinsel yeteneklerinin geliştirilmesi olarak görüyorum (bunu aynı zamanda no'lu girdide de belirtmiştim). yani, sporda iyi olan bir çocuğun sporunu geliştirmesi eğitimi ilgilendirmektedir, ya da bir sporla ilgilenen bir bireyin başka bir sporla uğraşmayı istemesi halinde bu yeteneğinin genişletilmesi de eğitimi ilgilendirmektedir. burada, özellikle spor örneğini vermekteyim, çünkü biz ne yaparsak yapalım, her eylemimizi zihinsel bir etkinlik önceler, sporun sonculu fiziksel olsa da, zihinsel etkinlikler de barındırır.

    burada genişletme ve geliştirmeyi de tanımlamamız iyi olacaktır. genişletmeden kastettiğim, bireyin zihinsel yeteneklerine yenilerinin eklenmesidir; yani futbol oynayan bir bireyin isteği üzerine basketbola eğitilmesi. geliştirme ise varolan bir yeteneğe yönelmektedir; yani futbol oynayan bir bireyin futbolda daha fazla eğitilmesi.

    gerekli tanımlamaları yaptığımı düşünüyorum. dolayısıyla eğitim ve eğitimin geliştirilmesi veya genişletilmesinden bahsettiğimde bu tanımlarım içerisinde kalacağım.

    == dil eğitimine dair lar ve ==

    daha önce türkiye'de yabancı dil öğrenmenin nasıl gerçekleştirilebileceğine değinmiştim . ama sorunlara pek değindiğimi sanmıyorum, ama türkiye'de, sadece dili öğrenmekle ilgili değil, genel sorun eğitimin hep ulusalcı veya ulusal temelli politik çizgiler üzerinden yürümesidir. bu, genel anlamda (belki bana katılmayacaksınız ama), türk devriminin getirdiği bir sorundur ve kesinlikle bilinçli değildir, yani biz ve atalarımız bir şekilde suçlu tutulamaz. devrimler "biz"i güçlendirir ve "biz" düşüncesi çoğunlukla sanal, gerçeğe dayanmayan bir düşüncedir.

    bugün türk dil kurumunun gerçekleştirdiği akademik çalışmalara çoğu kez "güzel türkçemiz" diye başlanır, ancak "güzel", bilimsel niteliği olmayan bir kavramdır. bir fizikçi/kimyacı nasıl "bu parçacık çok güzel, bu element daha da güzel." deme ihtiyacı hissetmezse, dile dair çalışmalar da bunu diyemez. bunu, 'den beri biliyoruz, ancak türkiye, hala, 21. yüzyılda ne ait dilsel kuramlarla uğraşmaktadır. belki şöyle bir düşününce türkiye'de akademinin eğitime pek de etkisi olmadığını düşünebilirsiniz, ancak , dil konusunda tek otoriteydi ve dolayısıyla, hiç değilse dil konusunda eğitime ister istemez fazlasıyla etkisi oldu.

    hepimize okulda "dilin ne olduğu" değil, "türkçe'nin ne olduğu", "nasıl güzel olduğu" ve, en tiksindiğim yanı, "dilin edebiyat olduğu" öğretildi. dil, roma döneminde böyleydi, ama çok da uzak olmayan bir geçmişte, saussure'den sonra dilin ortak bir çerçevede açıklanabileceği düşünüldü, dolayısıyla artık latince, grekçe, almanca ya da ingilizce'nin nasıl bir dil olduğu düşünülmedi, genel ve basit olarak "dil nedir"e dair çalışmalar yapıldı, "nasıl öğretilir"e değinildi ve bu çalışmalar küresel olarak hala geçerliliğini sürdürmekte.

    ama milli eğitim bakanlığı ve türk dil kurumu, döneminin şartları ve talihsizliklerinden dolayı yüzlerce sene geride kaldı. bizim müzden dolayı da sonradan bu kurumlara yerleşenler, deyimi yerindeyse, hoca efendilerini takip edip, aynı yanlışı genişlettiler.

    dolayısıyla benim dönemim için, dört sene öncesinin üniversite sınavında, dil konusunda bir şizofreniden sınandık. ben e yerleştiğimde ağız birliğiyle "bildiğiniz her şeyi unutun." diyen öğretmenlerimiz, dört sene boyunca bütün bildiklerimizi yıktılar ve benden sonra bu eğitim sisteminde dil eğitimi alan gence açıkçası acıyorum ve hala acımaktayım.

    bu kadar tarihten bahsettim, artık dil eğitimine dair tanı koyma vakti gelmiştir. dil eğitimimiz, eskidir, hatta eski değil, bir ölüdür, ve bu ölüyle o kadar çok oynaşmışlardır ki büyüklerin şizofrenileriyle sınanan ve yıkılan gençlikler vardır. inanın, "türkçe nedir" değil de, "dil nedir" bilseydiniz, istediğiniz herhangi bir dili bu eğitim sistemi size verebilirdi.

    sonuç olarak, tedaviye gelecek olursak, dil politikalarının gözden geçirilmesi, dil akademisinin ve eğitimin çağdaşlaştırılması gerekir. bu, türk dil kurumunun kökten yenilenmesi veya milli eğitim bakanlığı'nın, kendisinin yıkıcı bir reforma uğraması koşuluyla, türk dil kurumu'ndan bağımsızlaştırılmasını gerektiriyor.

    == tarih eğitimine dair lar ve ==

    ilk önce bu sorunun sadece türkiye'de olmadığını, global bir sorun olduğunu, ama devrim tarihimiz gereği bizde büyük bir etkisi olduğunu söylemeliyim

    öncelikle sormak isterim: insan neden geçmişi kaydeder? hatırlamak için. ama her şeyi hatırlamak sizce iyi bir şey midir? ya da herkesin her şeyi hatırlamak zorunda olması?

    benim görüşüm, tarihe dair kayıtların öğretimi, eğer bir düşünce tarihini betimlemiyorsa, gereksizdir. burada düşünce tarihinden kastım, örneğin, herhangi bir felsefe okulunun ya da felsefenin uğraşısının tarihidir. örneğin düşüncesinin tarihi gibi. tabi burada sadece felsefe anlaşılmasın. herhangi bir bilim alanının, biyolojinin, fiziğin ve diğer birçok pozitif ve sosyal bilimin tarihi de en az felsefe tarihi kadar önemlidir. bunun dışında, herhangi bir milletin ya da milliyetin tarihini düşünce tarihi kapsamına almıyorum. belki aranızda tarihi sevenlerin kalbini kırıyorum, ama böyle eğitildik, böyle eğitildiniz, size de bir şey diyemem.

    tarih eğitimi, ulusal bilinci oluşturmak için verilir, ancak siz bir varoluş olarak bu ülkede şans eseri doğdunuz ve, 'un deyimiyle, bu ülkenin ulusal bilincine katılmak için bir anlaşma oluşturmadınız (hobbes'un monarşiyi savunduğunun farkındayım bu arada). milliyete dair tarih, akademik anlamda uğraşılabilir bir alan olsa da eğitim alanında, pratik anlamda, gereksiz bir eğitimdir.

    bugünkü tarih eğitimi, kuramsal anlamda ulusal bilinci oluşturmanın yanısıra, pratik anlamda aslında birinin kendini geliştirmesi durumunda ülkede kalması, ülkeyi terk etmemesi için verilir. ancak, başta tanımladığım üzere, eğitim zaten zihni geliştirmeye ve genişletmeye yönelik bir etkinlik olursa birey zaten ülkesini terk etme ihtiyacı hissetmeyecektir. kendini bu ülkedeki eğitimle geliştirdiğini, hala da geliştirebileceğini ve çocuklarının da bu eğitim sisteminden yararlanacağını bileceği için birey ülkeyi terk etmez.

    tedaviye gelecek olursak, milliyete -örneğin (bkz: )- ve politikaya -örneğin (bkz: )- dair eğitimlerin kalkması, ya da milliyete dayalı tarih eğitiminin yle sınırlandırılması ve koca bir eğitim sürecinin ve sınav sistemlerinin küçük bir kısmını kapsaması gerekmektedir.

    ek olarak, bu sorun, bu bölümün başında da belirttiğim üzere, sadece türkiye'ye özel bir sorun değildir. bugün, düşünce tarihi haricinde milliyete dayalı eğitimin yürürlülüğü birçok ülkede sorundur (aksine, pek çok ülkede politik tarih eğitimi yoktur ve belki de bu onların başarısının bir göstergesidir).

    == sonuç olarak ==

    politik anlamda düşünecek olursak, son yüzyılda monarşiden demokratik sisteme geçişimizde sistemi değiştirebildik, ama zihinler aynı kaldı. belki 'ün, belki de askeri kimliğinden dolayı, en büyük başarısızlığı bu olmuştur. yapmak olmaktır (bkz: ) düşüncesi, bir tek alfabenin dönüşümünde ve okur-yazarlık oranının artırılmasında işe yaradı. onun dışında, bir yüzyıldır milletten oy alınıp, demokrasi adı altında (bir tek babadan oğula devredilmeyen) monarşiler oluşturulması, ve bunun için en etkin yöntemin kitleleri bilerek, kasıtlı olarak cahil bırakılması en büyük sorunumuzdur. bu sorun, türkiye'de her hükümette az çok kendini göstermiştir.

    türkiye'de hiçbir hükümet (atatürk'ün oluşturduğu hükümet hariç), aslında, sizin kendinizi geliştirmenizi istemedi, istemez, sadece oyunuzu ister. oyu almanın en iyi yöntemi iyi bir koyun yetiştirmektir, iyi bir koyun da istenilmiş derecede yetiştirilmiş insandır.

    bu, özellikle ortadoğu'da islamla tanışmamızdan sonra içimizde yeşeren nden beslenir. kim bilir, belki de bu ülkede eğitimi düzeltecek en büyük çözüm, bu biat kültürünü, hocacılığı, takipçiliği, yalakalığı yıkmaktır.

    edit: girdi gönderimleri. 'a teşekkürler.
    #58349 skeptix | 7 yıl önce (  7 yıl önce)
    1anket