geçen gün bir şeyler ararken bir çekmecenin dibinde lise zamanından kalma mektuplar buldum*.
saklamışım. yaz tatillerinde herkes başka bir yere dağılır, yaz boyu kankalarla iletişim mektuplarla sağlanırdı. başka bir şey yoktu ki. telefon desen o bile yok. şimdi bir saat telefonsuz kalsak yoksunluk duygusuna kapılıyoruz.
mektup yazardık biz. ama öyle a 4 kağıda filan değil. bir yaratıcılık yarışı vardı o zamanlar. ilaç prospektüslerinin arka yüzünden tut, kenarı işlemeli mendile kadar her türlü şeye yazılmış bir mektup yığını var elimde. cicili bicili kagıtlardan evde yapılan zarflar içinde gönderilmiş. hatta, hatırlıyorum bir tanesini postacı sinsi sinsi gülerek getirmişti. iki densiz bir araya gelip mektup yazmışlar, bir de üstüne hacı misi dökmüşler. kimbilir posta torbasında kimlerin mektuplarına sindi o koku.
nereden baksan 35-40 yıllık bu mektuplar, içleri de günlük lafazanlıklarla dolu. edebi bir tür olarak mektup denen şeye örnek teşkil etmezler yani. yine de kıyamadım. tekrar koydum aynı yere. sonra aklımdan geçti. bu devirde mektup yazan, okuyan kalmış mıdır diye.