1. 'in kendisiyle ilgili bir anısını anlattığı şair-yazar,


    – Adın?
    – Sait.
    – Ne?
    – Sait… Faik. Sait Faik.
    – Soyadın?
    – Abasıyanık.
    – İşin, mesleğin?
    Bir şey bulamadı söyleyecek. Fransa’ya gitmek için pasaport alacaktı.
    – Yazarım, dedi.
    Öteki baktı, düşündü.
    – Yazar olduğuna dair bir yazı getir, dedi.
    İşte Sait Faik o yazıyı bir türlü bulamadı. Kimse bir iş yaptığına, bırak yazarlığı, bir iş yaptığına dair bir belge vermedi eline. Bir derneğe üye olduğuna dair ödediği aidat makbuzlarını buldu evde, aldı onları götürdü, olmadı. Meslek hanesine, “Yok” yazıldı.

    Kırklı yılların sonlarında olmalıydı. Beyoğlu’nda, Cağaloğlu yokuşunda önemsiz bakışlı, yakaları her zaman kalkık açık bej pardösülü, uzun boylu, sakin görünüşlü bir adam dolaşırdı. Gündüzleri Cağaloğlu’nda, akşamları da Beyoğlu’nda onu sık sık görür, “İşte bu da buradaki aşina yüzlerden,” diye düşünürdüm. Pek bilmezdim önceleri kimin kim olduğunu, hem neden bilmeliydim ki?..
    Sait Faik’i bilirdim, okumuştum, okuyordum ama, ben kitaplardaki Sait’i biliyordum; beyaz kâğıdın üzerinde kara satırlardaki Sait’i. Hiç kuşku yok, bu da en önemli Sait’ti.

    Sanırım, Sait’in kendisini ilk kez Agop Arad’ın yazıhanesinde tanıdım. Sait Faik Abasıyanık. Koskocaman bir ad. Sait işte oydu: Akşamları Beyoğlu’nda, gündüzleri Cağaloğlu’nun ara sokaklarında hep karşıma çıkan o önemsiz bakışlı, yakaları kalkık, açık bej pardösülü adam.


    Ara Güler, Notos Nisan-Mayıs 2014
    #54281 ma icari | 8 yıl önce
    0şair, yazar