Hedef kitlesi kadınlar olan pazarlama harikası değerli(!) taşlar.
Neden bu kadar değerli peki bu taşlar? Gerçekten az bulunduğu için mi yoksa kadınlara "daha güzel, daha değerli, daha önemli olmak için mücevher takmalı, değerli taşlara sahip olmalısınız" mesajı kodlandığı için mi?
Kadın ancak eş ve anne olarak, güzel ve seksi olarak ya da lüks ve ihtişam içinde yaşayarak mı değerli ve önemli hisseder kendisini? erkeğini(!) Her şekilde mutlu etmeye çalışarak, kendi aklıyla değil de efendisinin(!) aklıyla yaşayarak asalaklaşan kadın, kocaman yeşil renkte bir taş aldığında karşı cinsten, hizmetlerinin karşılığını almış mı olur? Artık yeşil ya da kırmızı bir taşla mı kendisini değerli hissedecektir? Kadın bu rengarenk oyuncaklar için mi yapar bütün bunları yoksa erkek bu hizmetlerini karşılıksız bırakmak mı istemez kadının? Yoksa erkek bazı yanlışlarını örtmek için sus payı olarak mı öder bu bedeli? Peki kadın bu sus payıyla "mış" gibi yaparak devam edebilir mi prensesliğine(!) Bu mütevazı(!) hediyeler, bir gün kapıya konulma ihtimalini göz ardı etmeyecek kadar akıllı(!) olan kadının teminatları mıdır yoksa? Kadın ipoteklediği yaşamını geri mi alacaktır erkekten günü geldiğinde? Kadın neden bu kadar acizdir? Yoksa erkeğin şeytani zekası mıdır kadını bu paradoksa hapseden?
Hayır, hiçbiri değil aslında. Bu sadece kapitalizmin bize yaptığı. Bizi kadın-erkek diye ayıran, değersizleştiren, para ve gücün kölesi haline getiren, daha iyi yaşamak uğruna hırslarımızla aslında hayattan keyif almamızı engelleyen sistemin ta kendisi.
Kadın "sen sus" ile büyür babaevinde, koşarak sığındığında başka bir erkeğin kanatlarına zaten baştan teslim olmuştur kaderine. Oysa ki baba "konuş kızım, çalış kızım, üret kızım" deseydi zaten güçlü bir birey olarak var olacak olan kadın ölümü görüp sıtmaya razı olmayacaktı başka bir erkeğin hegemonyasında.
Ya da, kocasını hazırladığı evlilik yıldönümü masasında beklerken kocası geciktiği için sinirlenen kadın, kapıda elinde kocaman bir taşla belirdiğinde adam, boynuna sarılıp sorgulamayı bırakıp koşulsuz teslim olmayacaktı ikiyüzlülüğe.
Vahşi kapitalist düzende her şey kadını allı pullu, narin, kırılgan, düşünmeyen, üretmeyen, güce ve paraya tapan ve erkeğe biat eden bir figür haline getirmeye çalışıyor. Kadın seksi, güzel ve Zenginse değerlidir alt metni pompalanıyor sürekli. Ve ne yazık ki bilimden, sanattan, üretimden, emek ve eşitlikten bihaber bazı kadınlar bu girdapta kayboluyor, Bunu fırsat bilen bazı erkekler de bunu sonuna kadar kullanıyorlar tabii ki.
Koca bir endüstri var kadının daha güzel ve seksi görünmesi için. Beyinleri çıkartılmış barbi prototipler büyük bir iştah yaratarak pazarlanıyor karşı cinse. Bazıları bunun tercih olduğunu düşünebilir. Ancak tercih hakkını kullanmak için de bir takım meziyetlere gereksinim vardır ve onlar olmadan kişilerin tercihleri ne kadar sağlıklı olabilir ki! İşte kapitalizmin yaptığı tam olarak da budur. Her şeyi öyle bir incelikle uygular ki biz bunu olağan akış olarak algılarız. Olması gerekenin "o" olduğunu düşünürüz. Aslında hepsi illüzyonun birer parçasıdır.
Ne güzel kadınlar, ne güzel erkekler geçti bu dünyadan zekalarıyla, fikirleriyle, duruşlarıyla. O güzel insanlardan olmak gerek, hiç değilse çabalamak. Bilimden, sanattan, estetikten, incelikten yana olmak gerek.
Nazım'ın dizeleri de noktayı koyuyor aslında:
"ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, — demeğe de dilim varmıyor ama — kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!"