1. ölçü varsa birimi de olmalıdır.

    örnek olay 1:
    fabrikaların otomasyon sistemlerinde kullanılan sensörler vardır, bu sensörleri konveyörün kenarına monte etmek için 'kaide' adı verilen metal parçalar kullanılır.
    fabrikada kaide bitince bizim bir arkadaş organize sanayide metal işleri yapan bir firmaya ölçüleri ile birlikte sipariş veriyor. aradan birkaç hafta geçtikten sonra firmadan biri arkadaşı telefonla arayıp 'abi malı getirdik nereye yıkalım?' diye soruyor. mal? yıkmak? gelmesi gereken ufak bir koli. arkadaş üzerinde çok durmayıp 'danışmaya bırakın ben gelir alırım' diyor.

    birkaç dakika sonra danışmadan telefon geliyor 'manyağın biri kamyonu buraya boşaltıyor, sizin adınızı verdi' diyorlar. uzatmayayım, arkadaş ince detayları belirtebilmek için çizimde milimetre düşünerek yazmış. firma 'abi biz santimetre çalışırız' diyor.



    örnek olay 2:
    organize sanayiden, ülkemizden örnek verdik ama, elin adamı hiç mi hata yapmıyor? bu olayın kahramanları ve savaş uçağı, roket gibi süper şeyler üreten space systems firması.

    yıl 1999 . bu arkadaşlar aralarında 125 milyon amerikan doları para toplayıp mars gezegenine iklim gözetleme uydusu göndermeye niyetleniyorlar. roket başarı ile fırlatılıyor, yola çıkıyor. 10 ay süren yolculuğun ardından mars gezegenine ulaşıyor. beklenti şu, uydu yörüngeye girecek, gezegenin arkasına geçince sinyal kesilecek. sonra geri gelecek. sinyal beklenenden 49 saniye daha erken kesiliyor. bir daha da gelmiyor. koca uydu kayıp. ortaya çıkıyor ki, yörünge hizalama roketi öyle kuvvetli üflemiş ki, caanım uydu gezegene düşüvermiş.

    meğersem nasa metrik sistemle, lockheed martin ingiliz ölçü birimleriyle çalışırmış.
    alın, inanmayan okusun:
    en.wikipedia.org/...

    125 milyon doları yok ettikten sonra nasa her yıl amerikada bütçe dönemi geldiğinde 'abi vallaha bu sefer bi gezegen bulduk, dünyanın amcaoğlusu' tadında açıklamalar yapar.


    örnek olay 3:
    kurgu bir olay. , isimli kitaptan alıntı. olayın kahramanı yafes çelebi, dönemin teknik imkanları ile tank benzeri bir savaş aracı olan debbabe projesini hayata geçirmeye çalışıyor. işi erken bitirmek için farklı parçaları farklı kişilere yaptırıyor. spoiler olarak vereyim, okumayan varsa kitabı tavsiye ederim.

    -- spoiler --

    'tophane semtinde bir marangozla anlaştı. azapkapı'dan yeterince kereste alındıktan sonra, debbâbenin madeni akşamı demircilere sipariş edildi. üç namlulu topun dökümü ise haseki hamamı civarındaki bir dökümcüde yapılacaktı. bu iş için kâğıthane kili, dokuzyüz yumurtanın akıyla karıştırılıp bir tür balçık hazırlandı. topun kalıbı bu balçıktan yapılır yapılmaz bakırın eritileceği fırın yakıldı. ateş bir gün bir gece aralıksız beslendikten sonra bakır erimişti. böylece kıvama gelen madenin içine yeterince kalay ve uğur getirmesi için de bir hacı altını atıldı. fırının ağzı açılarak tunç deryasının akması ve kalıba dolması sağlandıktan sonra, donması için üç gün üç gece beklendi.

    nihayet kalıp kırıldığında üç namlulu pırıl pırıl bir top ortaya çıktı. fakat namlulardan birinde uzun bir damar göze çarpıyordu, bu da ateşlenir ateşlenmez topun yarılacağının, dolayısıyla döküm işinin pek o kadar başarılı olmadığının alametiydi. dökümcü bu hatadan, ikide bir işine karışan ve kendisine ayak bağı olan yâfes çelebi'yi sorumlu tutuyor, beriki ise onu, bakırın kalayla yeterince karışmamasına sebebiyet vermekle itham ediyordu. nihayet kabak zencefil çelebi'nin kafasında patladı ve yeni bir döküm işine girişmesi için yüzotuzyedi kuruşa zorla razı edilen dökümcüye bu miktarı ödemek zorunda kaldı. paraları tükendiğinden artık hiçbir hata yapmamaları gerekiyordu.

    bu yüzden bir üfürükçü tutuldu, tuncun kıvama gelmesini engelleyen bütün büyüler ve nazarlar bu adam sayesinde defedildikten sonra, erimiş maden kalıba döküldü. soğuduktan sonra kalıp kırıldığında namlulardan birinin diğerlerinden kısa olduğu görüldü.

    aksilikler bununla da kalmadı. marangozların hazırladığı iki fıçının boyu birbirini tutmuyordu. kendilerine ne kadar dil döküldüyse de adamlar hatalarını kabul etmediler. çünkü fıçıları yapan bodur ve deve lakaplı kalfalar ölçüleri kendi karışlarına göre almışlardı; her ikisi de fıçıların çapının ne eksik ne fazla, tam kırkyedişer karış olduğuna kalıplarını basıyorlardı.

    -- spoiler --

    #5325 Keltox | 8 yıl önce
    0genel terim