bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. saçmalıklar silsilesi yine tam gaz...

    hiç inanmam, hatta o denli inanmam ki bundan 3 yıl önceki bana biri gelip bunları anlatsa kaba tarafımla derinden bir kahkaha patlatırdım. belki de öyle yapmalıyım yine...

    uyuyorum keyifle, sonra bir şey uyandırıyor yanıma gelip. insan değil, humanoid gibi ama değil de sanki. dumansı, blur bir dokuda ama konuşuyor, yüzü yok. sesini duyabiliyorum kafamın içinde. "gel benimle" diyor... elini uzatıp beni yerimden kaldırıyor. bir eli yok ama hissedebiliyorum tenini, parmaklarını, garip... takip ediyorum, yan yana yürüyoruz dakikalarca...

    açıklık bir araziye kadar hiç konuşmadan ilerliyoruz, kim bu yanımdaki?
    -bilmiyorum.
    neden buradayım?
    -hiç bir fikrim yok...

    bomboş arazinin ortasında dev bir ağaç, yüksekliği muazzam, tüm haşmetiyle yemyeşil dallarını sergiliyor etrafındaki sonsuz bozkıra inat.
    ağacın altına kadar yürüyoruz o varlık ile. tam dibinde yeni kazılmış ya da üzeri yeni örtüldüğü besbelli, hafif nemli bir toprak görünüyor. "kaz burayı" diyor yanımdaki... sorgusuz sualsiz ne derse yapıyorum. neden sorgulamıyorum?
    -bilmiyorum...
    neden her dediğini harfiyen uyguluyorum?
    -hiç bir fikrim yok...

    diz çöküp ellerimle yerdeki küçük yükseltiyi kazmaya başlıyorum, tırnaklarımın arası toprak doluyor, kokusunu dahi hissediyorum hatta... nemli toprakla karışık, çürümüş bitki kokusu... ekşi... kazdıkça toprağın içinden küçük hayvan kemikleri çıkıyor. kenara ayırıyorum birer birer. kazdıkça garip taşlar, saç tokaları, hatta bir tane hani ucuna kolye takılan ince zincirlerden olur ya, ondan çıkıyor. şaşkınım. o kadar şaşkınım ve anlamlandıramıyorum ki ne olduğunu, korkmaya başlıyorum. korktukça daha çok kazıyorum... daha çok kemik, daha çok taş, çıktıkça çıkıyor bitmiyor...

    o sırada yanımdaki varlık benim için o an kör noktada bulunan, ağacın arka tarafını işaret ediyor. "bak" diyor... elim hala topraktayken hafifçe yana doğru eğilip gösterdiği yere bakıyorum ve tüm vücudumu karanlık sarıyor. korkuyorum ama kelimelere dökülebilecek bir korku değil bu. can yanması, tadı ve kokusu görülebilen bir pislik... acı... ağzım yanıyor, kulaklarım kızarıyor zira hemen yine ağacın altında toprağa saplı bir bıçak duruyor. keskin kısmı toprağa gömülü, sapında okuyamadığım bir şeyler yazıyor ve yine sapında siyah bir ip düğümlenmiş duruyor....

    geri çekiliyorum, dayanamıyorum negatifliğine. -bu ne? diye bağırıyorum ellerim toprak hala...

    "ölümünüz için yapılmış" diyor yanımdaki... "çözmeniz lazım..."

    -neden?

    "saf kötülük" diye yanıtlıyor sadece.

    susmuyorum bu defa, sorular ardı ardına dökülüyor dilimden...

    -bu nedir? -neden biri ölmemizi istesin? -kim yapar ki bunu? -bunlar deli saçması! -inanmam böyle şeylere!

    susuyor ve susuyor... tek bildiğim çözülmesi gereken bir kötülük üzerimde ve bedenimi kaplayan korku hissi...

    hiç bir şey bilmiyorum... neden bunlar oluyor?
    -hiç bir fikrim yok...

    ve devamında ter içinde uyanıyorum...

    korkunun tadı hala ağzımda...
    #47289 the fool | 8 yıl önce
    1kişiye özel