bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
anlık bir flashback yine zihnimi ele geçirdi...
kedi ne renk? retro iki oda, iç içe, sıkış tepiş... ve sıcak... tavanda dönüp duran pervanenin gölgesi vuruyor yandaki karanlık odaya. şubat... oralarda yazın ortaları. çok sıcak. odada o sabah davetsiz gelen ve bizi kendi insanları olarak işaretlemiş bir kedi, gitmeyecek. o kadar emin ki onun için savaşacağımızdan, güvende olduğundan ve ne olursa olsun onu bırakmayacağımızdan...
"bir daha eskisi gibi olamayacaksın..." çok önemsemedik sanırım, ya da hazırdık bilmiyorum. kedi ne renk? aslında hep böyleydim, sadece gerçeklikle tanışmanın bu denli huzur vereceğini bilmezdim. aşk... o kadar yoğun ki her duygu. ah evet parmaklarımla hep tadını alabiliyorum ama daha fazla şimdi. sevgilinin ağzından çıkan her kelime havaya karışıp rengarenk bir melodi oluşturuyor. etraftaki her canlının, her bitkinin titreşimlerinin sesini göğsümde tadarken bir gün önce yaşadığımız saçmalıkların ne kadar boş olduğunu fark ediyoruz. zaten bilirdim her nefesini ama konuşmadan iletişim kurabilmenin bu kadar kolay olması ve normalinin de aslında bu olduğu gerçeği... kedi ne renk? bir rengi yok, birden fazla ve hepimizden daha güçlü. etrafındaki aurası yanıyor. öyle yanma değil, ateş de değil zaten, acıtmıyor, tükenmiyor. insan ırkını kediler yaratmış da sonrasında hepimizden sıkılıp bizi kendi halimize bırakmışlar gibi. çok şey biliyor, ama söylemek istemiyor. "kendin keşfedeceksin..."
"bu kedi ne renk?" diyorum başımı kaldırıp, bana bakıyor sevdiğim adam. hayır deli değilim, aynı anda deliremez iki insan. daha değil... gözlerime sabitlenip "bilmiyorum", diyor. ve yeniden o yanan tüy yumağına eğiliyorum:
-ne renksin sen?
-hayır, diyor kedi. "asıl sen ne renksin?"