emirhan oğuz'un 2009 yılında -ilk kitabının yayımlanmasından 20 yıl sonra- kırmızı yayınları tarafından yayımlanan ikinci şiir kitabı. yayınevi bu kitapla birlikte şairin ilk kitabının yeni baskısını da yapmıştır. kitap 2010 yılı "altın portakal şiir ödülü"ne değer görülmüştür. kitabın arka kapak şiiri şöyledir:
gideceğimiz yeri biliyoruz
izler var
bizden önce bırakılmış.
************
çardağın altındayız.
günün son gölgeleri
çayın buğusuna değdi:
saçların hep kızıl senin.
myndos geçişi, çok özenli hazırlanmış bir kitap; kitabın şiirleri güzel, baskısı güzel, kapak tasarımı güzel, daha ne olsun. ilk kitabı ateş hırsızları söylencesi'nden yıllar sonra yayımlanan myndos geçişi, şairin ikinci kitabı. emirhan oğuz, kitabını kardeşine, yoldaşına ithaf etmiş, kitabı oluşturan bölümler isimlerini kitabın girişindeki miguel hernandez'in şiirinde yer alan üç yara'dan almış. aşk ve ölüm birdir kitapta, hayat ve yara ise ikidir. ılık bir şiir, emirhan oğuz'un şiiri; gün batımlarını izleyen deniz kıyısı şiirler.
ben şimdi hatırladım patikayı.
yaşadığın an'a
saygı duy, demiştin:
dağda da denizde de
erken uyanan sulardan
öğrendik bunu.
şiirler düz yazıya yatkın bir söyleyişle cümleler kırılarak yazılmış. kitapta bazı şiirlerin tamamen kişisel olduğunu da söylemek gerek. şiirlerde, okuyanların anlayamayacağı anlara, anılara işaret edilmiş. bu yüzden ne kadar yalın sözcüklerle yazılmış şiirler olursa olsun, kimi şiirlerin tamamen içine kapanık anlamları olduğu söylenebilir. yazmak ikinci tanıklık mıdır? var olanlara yaşandıkları zaman süreci içerisinde tanık olmak, bir de yazan olmak onları, belki ikinci tanıklık diyebiliriz yazmaya, üstelik ikinci tanıklık bir öncekinden daha zorludur. zaman geçmektedir ve yaşayan insan, yaşamı devam etmekte olan insan, yaşadığı geçmiş zamanı da içinde taşımak zorunda kalır yahut unutmak istemez hiçbir şeyi, onları gönüllüce taşır.
son yıldız da sönüp uzak uçurumlar susunca
ben yazı'yı seçtim:
sana göre zor
olanı.
neden
çünkü karanlığın hafızası vardır
güne geceye karşı
vaktiyle insanca bir dünya özlemiyle mücadele edenler vardı, hala bu mücadeleyi verenler var, diyeceğim, bu mücadele tarihinde yaşanan bazı önemli tarihler var ki, o tarihlerde yaşanan olaylar, o tarihi yaşayanlar tarafından hiç unutulmadı, unutulamadı. emirhan oğuz?un şiirlerinde çoğu dizede geçmişin ağırlığını duyuyoruz, yorgun ama bakışı inatla huzuru arayan, yalnız kendi için de değil tüm insanlar için huzuru arayan bir madencinin kararmışlığını, ve yine aynı sebeptendir ki aynı zamanda da aydınlığını buluyoruz. karamsar, kırgın bir şiir yazdığını söyleyebiliriz emirhan oğuz'un, öte yandan olumsuz görünen bu karamsarlık çekişir bizimle "ben sadece olanları anlatıyorum" diye. tanık bir şiir, hele ki ağır olaylara, kanlı olaylara tanık bir şiir, olanları başka türlü nasıl anlatabilir. yazmak bir lanet midir? sürgün tanımına uymayan sürgünlükler yaşanması bu ülkede, ne kadar da hazindir. görünürde hiçbir yerden hiçbir yere sürülmemişsinizdir ama sürgünsünüzdür. hazindir. anlaşılmamak, hele ki yakınlar tarafından anlaşılmamak yazmanın en zor günlerinden biridir.
yayımlanan -çoğu da sayfa sayısı az- şiir kitaplarında sağlam birkaç şiir seçebilen şiir okurları için, emirhan oğuz'un şiiri ilaç gibi gelecektir. kitaptaki şiirler, başlıklara ayrılmış olabilir ama bütünsel bir biçim ve içeriğe sahip. sanki kandan damıtılmışçasına acıyan bu dizelerin uzun bir güzellikleri var. uzun ve dost bir şiir ki, şiirler konuşurken o dost yakınlığını ve içtenliğini çok derinden duyabiliyoruz.
sen yağmuru beklerdin, yağmurun sonunu:
yağmuru bekleyeceğim ben de, kayalar
su saklayacak kuşlar için