-
Carlos Maria Dominguez efendinin 2002'de yayımlanan kitabıdır. Çizimlerini muhterem Peter Sis yapmış. Seda Ersavcı durur mu? Yapıştırmış çeviriyi.
Hikayemizi Bluma Lennon isimli hatunun Emily Dickinson'un şiirlerinin bulunduğu eski baskılı bir kitabı alması ve ilk köşe başında ikinci şiiri okumaya başlarken bi arabanın altında ölmesinin ardındaki gerçeklere ulaşmaya çalışan ve Bluma'nın üniversitedeki görevini devralması sözkonusu olan anlatıcımız yazmış hep.
89 sayfalık kitabın 78 sayfası hikayeyi içeriyor. Aralarda da ilüstrasyonlar var. Bu yüzdendir ki yok şöyle olmuş, var buraya giderken bi de ne olsundu, Onun kaynanası bunu derken bu da gidip şöyle demiş diyerekten hikayeyi anlatmayacağım.
Sanıyorum ki herkeste o his, korku ve arzu yoktur. Hangi his? Kitaplar. Toplamak, okumak, atamamak ve verememek, değer paha biçememek, subjektif değil objektif anlamlar yüklemek, canlı olduklarını varsaymak...
Hikayeyi okurken, eğer bu hisleriniz varsa canınız çok acıyacak. Çünkü ne Bluma umrunuzda olacak ne Dickinson'un şiirleri. Anlatıcıya da "bi dur ya hemen gitme, o adamla daha çok konuş, vay bu adamı sen niye kaybettin de peşine düşmedin!" diye kızacaksınız.
sıpoylır olur diye şöyle yapalım bi;
-- spoiler --
Ah Carlos Brauer... Biz dur lan bi çay alayım da yağmurlu penceremin önünde, battaniye örtülü kucağıma koyup, tekli koltuğumda, çıtırtılı ve harlı yanan bir ateşin yanında kitabımı okuyup mest olayım derken, Carlos efendi, yazıları sesli okuyup onların bir melodiye benzer ahenginin olduğunu düşünüp mest olurmuş.
Eski kitapları mum ışığında okurmuş ki ancak öyle tat verirmiş ve bir anlamı olurmuş o kitapların. Üstelik yazar dediğin kelimeleri ve cümleleri öyle ustalıklı seçerek yazar ve matbaa öyle özellikli basar ki, sayfalardaki metinlerde holler, koridorlar olur ve bunlar da nizami bir biçimde dururmuş.
Ah Carlos Brauer.... Öyle incelikli ki, kitaplarını arşivleyeceği zaman, konu, içerik, yazar, alfabetik diye düşünmezmiş. O yazar bununla kavgalı, bu yazar şunu sevmez, o yazarla bu yazarın şu kitabı birbirinin kitaplarını severler diye düşünerek de tasnif eder.
Üstelik kendi yattığı yatağa insan şeklini oluşturacak biçimde kitaplarını bir mana üzerine dizer. Ah Carlos Brauer...
Bir gün canı öyle yanar ki, kitaplarını evi yapar. Onu sıcak günlerde sıcaktan, soğuk günlerde soğuktan, rüzgardan, kumdan ve kötülüklerden korur kitaplarını. Aklına birşeyler takılır, çok önemli şeyler, onları o yaş ve hastalığına rağmen balyozla arar.
Ah Carlos Brauer... Korkularımın ve arzularımın yaşayıcısı. Elimi uzatamıyorum kitaplara senin gibi...
-- spoiler --
Ne dedi olm bu? Diyenler de kitabı okusunlar ya. Hayır bi oku, sonra kızacaksan kız. Hemen ne kızıyorsun? Halla halla.
O değil de kitapta geçen mübareklerde nasıl bir kitap birikimi var. Onun şu kitabı, bunun bu kitabı derken, cin ali bile okumamış gibi utanıveriyorsunuz.
Bi yaprak bulaydım da utancımı kapataydım diyecekken "o yapraklan kitap yapıcaz birader koy onu masaya" diyor namıssızlar.
Neyse efenim okuyun. Burdan bu vesileyle amcamda oturan ankara'ya selamlar.