(bkz: ı, daniel blake), (bkz: bread and roses) (bkz: sorry we missed you) gibi filmleriyle toplumsal eşitsizlikleri, sorunları yansıtan nasıl bir sistemde yaşadığımızı sorgulatan 87 yaşındaki (bkz: ken loach)'un son filmi. Türkçe'ye "Umudunu Kaybetme" olarak geçen film göçmenler ve kasabada yaşayanlar arasındaki ilişkileri gözler önüne seriyor. 2016'da Suriye'de yürüyen savaştan kaçan göçmenler İngiltere'nin kuzeybatısında eski bir maden kasabasına geliyorlar. Film bir otobüs dolusu göçmenin gelmesi ve Newcastle United futbol takımının formasını giymiş bir kasabalının göçmenlere saldırısı ile başlıyor. Hakaretler yağdıran bu kişi yaşama tutunmaya çalışan Yara adlı genç bir kızın belki de elinde olan tek şeyin, fotoğraf makinesinin kırılmasına sebep olur. Olay bunun üzerine gelişir. Yara adlı genç kız ve ona destek olan The old oak isimli barın sahibi TJ Ballantyne’nin mücadelesini ve gelişen dostluklarını izliyoruz. Bir yanda dayanışma elini uzatan aktivistler, bir yanda da göçmenleri istemeyen kasabalının tepkileri.. Kasaba sakinleri yıllardır takıldıkları bar olanThe Old Oak yani Eski Meşe’de göçmenlerle karşılaştıklarında söylenir, ses çıkarır, rahatsızlıklarını dile getirirler. Barın sahibi TJ Ballantyne ise Yara ile dostluk kurmaya başlar. Barın arkasındaki odayı göçmenlere yemek verilen bir yer yaparlar. Bu oda madencilerin fotoğraflarıyla doludur. Filmin çekildiği kasaba 1984-1985 maden grevlerine tanıklık etmiş ve Margaret Thatcher’ın grevleri ezmek için madenleri kapatmasıyla işçiler açlığa itilmiştir. Odada çeşitli fotoğraflarda grevci işçilerin açlık dayatmasına karşı kurulan dayanışma mutfaklarından fotoğraflar vardır. Bir fotoğrafın altında “When you eat together you stick together” yani “Birlikte yerseniz, birbirinize kenetlenirsiniz” yazar. Dayanışma kültürü o odada tekrar canlanır. Bara gidip gelen göçmen karşıtı kasaba sakinleri yemekhaneden rahatsızlık duyarlar. Şikayetler aynıdır. Göçmenlerin kasabada ucuza oturması ve evlerinin değerinin düştüğünü düşünürler. TJ'nin çocukluk arkadaşı Charlie de şikayetçidir. Bir gün kapısını çalar "Bütün köyün durumuna bak. Yıllardır başımıza gelen saçmalıklara bak. İkimizin babasının başına gelenler… Suriyeliler buraya gelmeden çok önceydi…/ Hayat kötüye gittiğinde hepimiz bir günah keçisi ararız. Asla yukarı bakmıyoruz. Her zaman aşağıya bakıyoruz. Altımızdaki zavallıları suçluyoruz. Bu her zaman onların hatasıdır. Bu, zavallıların yüzlerine damga vurmayı kolaylaştırıyor değil mi?” TJ'nin söyledikleri egemenlere ses çıkaramayıp da güçsüz gördüklerinin üstüne çullananlara cevap niteliğindedir. Filmin sonunda Durham madencilerinin yürüyüşünü izliyoruz. Üzerinde İngilizce ve Arapça "Güç, Dayanışma, Direniş" yazılı sancaklar taşıyorlar. Enternasyonal mücadeleye de dikkat çeken film insana insanlığını sorgulatıyor. Senarist Paul Laverty kurgu mu gerçek mi olduğuyla ilgili "Hayır, bu 130 küsur yıldır her yıl düzenlenen Durham madencilerinin yürüyüşüne dayanıyor. Geleneksel olarak madencilerin toplanıp Durham sokaklarında yürüdükleri bir gün olmuştur. … Bu uzun süredir devam eden bir gelenek, işçi sınıfının tüm Avrupa’daki en büyük buluşmalarından biri. Orada yüz binler var; Hollywood bile 100.000 kişilik yürüyüşler organize etmeyi başaramazdı. Ken ve benim sık sık katıldığımız bir gösteridir. Sendikalar her yıl orada toplanır. Gerçek gösterilerin arasında kurgusal karakterlerimiz ve dayanışma pankartımızla onlara katılmak için izin istedik. Bunların hepsi gerçekti. Filistin bayrağı oradaydı çünkü gerçekten de oradaydı. Bu, 7 Ekimdeki korkunç İsrail katliamından önceydi ve tabii ki ondan önce de (ve o zamandan beri) Filistinlilere yönelik pek çok katliam yaşandı."