1. antropolog ve toplumsal eleştirmen 'ın, bir yandan uygarlığın kökenlerine ve çıktılarına dair kapsamlı bir çözümleme ve eleştiriye girişirken bir yandan da ilkel yaşama geri dönüşün çağrısında bulunduğu yanlısı broşürlerden oluşan inceleme kitabı.

    kitap; uygarlığın gelişimini ve insanlık üzerindeki acı verici karakterini , , , , , , lar ve , modern toplum ve felaketi gibi başlıklar altında ele alır. tüm bu kavramların ve olguların nereden, nasıl ve neden türediğini, özellikle endüstrileşme ve dijitalleşmeyle beraber giderek profesyonelleşen, karmaşıklaşan ve insan kontrolünden çıkan bu yapıları masaya yatıran john zerzan; tüm bunların insanı doğadan kopardığı ve köleleştirdiği gerçeğine okurun gözünü açar.

    ilkelliğin ve ilkel toplulukların ''bildiğimiz gibi olmadığı''nı somut biyolojik, evrimsel ve antropolojik veriler üzerinden ortaya koyan ve bugün hala varlığını sürdüren ilkel toplulukların yaşantısından cesaret alan yazar, uygarlığın yıkıntıları üzerinde filizlenecek '''' (uygarlık öncesine, avcı-toplayıcı yaşama dönüş) için çağrıda bulunur.

    her ne kadar ilkelci olmasam da bir olarak en severek okuduğum anarşist metinlerden biri olduğunu söyleyebilirim.


    -- spoiler --


    < < En yaygın söylencelerden birine göre, bir zamanlar, huzurun ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir Altın Çağ vardı; sonra bir şey oldu ve bu saf ve hoş yaşam ortadan kalkarak yerini sıkıntılara ve acılara bıraktı. ismi veya her ne olursa olsun, burası, eski avcı-toplayıcı atalarımızın yaşadığı yerdi ve düş kırıklığına uğramış toprak işçilerinin yitik özgürlüklerine ve rahatlarına olan özlemini ifade etmektedir. >>

    < < , deyiminde oldukça derin bir gerçek yatmaktadır. Mesele tam da böyle bir dünyaya sahip olmaktır; aşıkların dünyasına, isimlerin bile unutulabileceği bir dünyaya, cahilliğin karşıtının olduğunu bilen bir dünyaya sahip olmak. Bu yüzden, anlamlı olabilecek tek politika, dili ve zamanı ortadan kaldıran ve böylece şehvet derecesinde vizyon sahibi olan politikadır. >>

    < < Freud'un, iktidar ve baskı araçlarının mülkiyetini elde etmenin yöntemini kavrayan bir azınlık tarafından, direnen bir çoğunluğa uygulanan bir olgu olarak tanımladığı uygarlığın baskı aygıtlarının topyekün tasfiyesiyle birlikte, otantikliğin şimdilik uzakta olan manzarası yakınlaşacaktır. Ya, daha korkunç bir ye ve eninde sonunda ya varacak bu yolda pasif bir şekilde ilerlemeye devam edeceğiz, ya da ile nın yabanıl ve tutkulu bir şekilde kucaklanmasına, saatlerin, bilgisayarların ve de iş denilen irade ve düş yoksulluğunun enkazı üzerinde dansedeceğimiz neşeli bir başkaldırıya varacak yeni bir yöne sapacağız. Yaşamlarımızın, böylesine öfkeli ve düşsel amaçlardan başka ne gibi bir gerekçesi olabilir ki? >>

    < < , insanının coşkun kahkahasından duyduğu şaşkınlığı şöyle ifade etmişti: ''uygar insanlar arasında asla duyamayacağınız ta mideden gelen bir kahkaha''. Post, bu gülüşü, uygarlığın şiddetli saldırılarına göğüs gererek ayakta kalmayı başaran muhteşem bir canlılığın ve duygu berraklığının göstergesi olarak yorumlamıştı. Truswell ve Hansen aynı canlılığı, bir leoparla tutuştuğu silahsız kavgadan sağ kurtulan bir başka San insanında görmüş olmalı; yara almasına rağmen, hayvanı çıplak elleriyle öldürmüştü. >>

    < < Tayland'ın batısındaki yerlileri lidersizdirler, sembolik temsil hakkında bir fikirleri yoktur ve herhangi bir hayvanı evcilleştirmemişlerdir. Ama aynı şekilde, aralarında , ve da yoktur; yaraları şaşırtıcı bir şekilde çabuk iyileşir, görme güçleri ve işitme duyuları özellikle keskindir. Avrupalıların, 19. yüzyıl ortalarında bölgelerine girmelerinin ardından, bu özelliklerinin azaldığı söyleniyor, ama hala da şu çarpıcı fiziksel özelliklerini koruyorlar; sıtmaya karşı doğal bağışıklık, doğum sonrası çatlakları ve yaşlılıkla gelen kırışıklığı ortadan kaldırabilen deri esnekliği ve inanılmaz bir diş kuvvetliliği: Cipriani, dişleriyle çivi kıran 10 ile 15 yaş arası çocuklar gördüğünü söylemiştir. Ayrıca, Andamanlıların, hiçbir koruyucu giysi kullanmadan, bal toplama faaliyetlerine de tanık olmuştur: -buna rağmen, asla arılar tarafından sokulmuyorlardı ve onları seyrettikçe, uygar dünyanın yitirdiği in içine dalmış gibi hissediyordum kendimi... >>

    < < Cemaatin reddedilişi, kişinin kendi kendisini hapsettiği bir yalıtılmışlık olarak değerlendirilebilir, yine de bu, giderek daha yıkıcı hale gelen dünyanın çarkında sıradan bir dişliye dönüşmekten daha yeğ ve daha sağlıklı bir seçimdir. Devasa boyutlara varan bir , gerçek sosyalin sahte komünalden daha üstün olduğu hususunda ısrar edenlerin tercih ettiği bir koşul değildir. Cemaatin içeriğinden dolayı, böyle bir yabancılaşma her halükarda kaçınılmazdır. Uygarlaştırılıp edilgenleştirilmiş bir varoluşun dayattığı yabancılaşmaya karşı yükseltilecek muhalefet, bu yabancılaşmayı olarak adlandırıp kutsamak yerine, hiç olmazsa onun gerçek adını koyabilmelidir. Cemaatin savunulması, her zamankinden daha gerekli olan radikal kopuşa sırtını dönen tutucu bir jesttir. yı savunmanın anlamı nedir? Gerçekte, cemaat diye bir şey yoktur. Ve bizi, bugünküyle arasında hiçbir benzerlik bulunmayan bir dünyaya götürecek olan yaşam dolu bir ve vizyonunu, ancak cemaat adı altında bize dayatılanlardan vazgeçtiğimiz zaman yakalayabiliriz. Hakeza, meşru ve amaçlarımızla uyumlu olabilecek tek anlayış, mevcut cemaat kategorilerinin topyekün reddine dayanan negatif bir cemaat anlayışı olabilir >>

    < < ...kökenimize ilişkin bu ideolojik yaklaşım, yakın geçmişte, ve gibi akademisyenlerin çalışmalarıyla tamamen tersyüz edildi. Antropolojik ortodoksluk son derece köklü bir dönüşüme uğrayarak, yepyeni kavrayışlara kaynaklık etti. Evcilleşme ve tarım öncesi yaşamın, ağırlıklı olarak doğayla özdeşleşme, duyusal bilgelik, cinsel eşitlik ve sağlığın hüküm sürdüğü bir yaşam olduğunu ancak şimdi öğrenebiliyoruz. Evet, insan doğamız iki milyon yıl boyunca böyleydi; ta ki, ler, lar ve lar tarafından köleleştirilinceye kadar. >>


    -- spoiler --


    #290478 mahallenin delegesi | 10 ay önce (  9 ay önce)
    0kitap