türk futbolu başlığı altında tonlarca yorum yazılabilir, bir o kadar farklı görüş belirtilebilir, sınırsız sayıda öznel tanım yapılabilir fakat 4 büyük, 2 büyük, amatör kulüp fark etmeksizin takipçisi konumunda olan ciddi bir yüzdesel kesim ise (ki toplam nüfusa oranla ciddi bir yüzdeye sahip bir güruh) son yıllarda toplumsal standart tavır haline gelmiş olan "genelleme" kolaycılığı ile bir kümeye sığdırılamaz.
türkiye gibi üçüncü dünya veya gelişmekte olan ülkeler, avrupa ülkeleri ve amerika coğrafyası arasındaki alt ve üst kültür ögeleri tarihte her zaman farklı oldu. Antik çağ'dan beri bilimde, hukukta, felsefede, sanatta tüm paradigmaların çıkışı antik yunan ve roma'dır fakat aydınlanma çağı sonrası bireycilik ve fransız devrimi sonrasındaki ulusalcılık akımları neticesinde dünyanın kültürel coğrafyası değişti, heterojen bir sosyolojik ve ırka dayalı sınırlar çizildi. haliyle olimpiyat branşlarında da ırksal parametreler belirleyici olmaya başladı. Farazi söylüyorum, misal; atletizmde siyahi ve afrikalı sporcular, futbolda bir dönem avrupa ekolü başarılı olurken, bir dönem güney amerika dominasyonunu izledik. basketbol'da ise siyahi ve amerikalı oyuncuların başarı grafiği hep c level sayıldı. tenis sporu beyaz oyuncuların hegemonyası altında uzun yıllardır.
demem o ki özellikle son 100 yılda ülkelere veya kıtalara göre sportif başarılar istatistiksel başarı olarak paylaşılmaya başlandı. Fakat bunların içerisinde belki de en geç keşfedilen "oyun" olmasına rağmen; aristokrat'ından cumhurbaşkanı'na; kardinal'inden, papaz'ına; fanatik dincisinden, ateist'ine; afrikalı çiftçiden, kraliyet ailesine kadar toplumun her katmanını peşine sürükleyen branş "futbol" oldu. Sebebini bilmiyorum. Fakat özellikle 2. dünya savaşı sonrasındaki toplumsal bölünmelerin keskinliği ve nefret sınırlarının genişlemesi sebebi ile futbol da bu acımasız bölünmeden nasibini aldı.
sizler sanıyor musunuz ki türkiye'de izledikleriniz ve eleştirdikleriniz sadece bu topraklara özgü. Türk futbolu tribünlerini, medyasını, yönetim sistemini benden çok eleştiren olmasın. Ama bu avamlık, bu nefret dili sadece türk futbolu takipçilerine mi mal edilmeli ?
eleştirdiğiniz, görmek ve duymak istemediğiniz her şeyi inanın o kitle de duymak, görmek istemiyor. bizler, sizlerden daha çok sıkıldık inanın. çünkü sizler paydaş değilsiniz futbol branşında, biziz. Yani hakaret eden de, edilen de; hak yiyen de, hakkı yenilen de; küfür eden de, küfür yiyen de; özetle bedel ödeyen ve karşılığında mükafat alan yine bizleriz. Sizlerin televizyon kanalını değiştirme, twitter'da farklı kanalları takip etme, başka aidiyet duyduğunuz etkinlliklerde yer alma şansınız var. Dolayısıyla katlanmak zorunda değilsiniz. aman cahiller der geçersiniz. özetle, size ne ?
Bu toplum bayılıyor romantik mastürbasyonlara. 45 senedir aynı şeyleri izliyoruz. Bilmem ne köyünde çobanlık yapan çocuk öss birincisi oldu, gümüşhane'den geldi medya patronu oldu, çorap satarak milyoner oldu, vs, vs, vs. Ama bunların hiçbirisinden balet olmaz, olamaz, olmamalı da. Her zeki, 4 seçenekten doğru olanı işaretleyen, formül çözebilen, gökdelen yapabilen herkes balet olamaz, oyuncu olamaz, sanatçı olamaz. Kuşaklar arası bir sosyal sermaye aktarımı vardır. Piyano çalabilir, gözleri görmeden resim yapabilir ama herkesten, her şey olmaz. olamaz yani.
dolayısıyla futboldan kimse entelektüel bir spor olmasını beklemesin. olmamalı da. gidin az temaslı, bireysel ve daha elit sporları takip edin. eskrim izleyin desem çatal bıçak oyunu dersiniz, futbolu beğenmiyorsunuz. Beğenmeyebilirsiniz, 1 topun peşinde 22 oyuncu koşuyor diye dalga da geçebilirsiniz ama diyorum ya o zaman takip etmeyin kardeşim.
meral akşener'i mi dinleyeyim akşam ? gündüz müge anlı'yı mı izleyeyim ? yoksa survivor mu ? ya da devlet bahçeli'nin açıklamalarını mı ? veya uğur dündar'ı mı ?
çakma entelektüel kitlenin yıllarca itin götüne sokmaya çalıştığı, alt ve avam tabaka olarak gördükleri, barbar dedikleri insanlardan daha kaliteli ne yapıyorsunuz söyleyin onu yapalım ? yukarıdakilerden farklı alternatiflerle gelin. benim de kafam basıyor netflix, youtube, vesaire vesaire.
şunu eleştirelim. türkiye'nin neden yıllarca futbol değil de futbol gerilimini sattığını konuşalım. ben size bir şey diyeyim, türkiye'de derbi falan yok. o işi geçin. şimdi türk futbolu takipçilerine holigan, bok, püsür diyorsunuz ya, (balet olan birisinden tribüncü de olmaz ayrıca, size göre niye olsun olabilir ya olmak istiyorsa? herkes sizin istediğiniz istemek zorunda değil.) bu insanlar arasındaki nefretin tek ama tek sebebi tuttukları takımların farklı olmaları.
ne dinsel, ne ırksal, ne renksel bir nefret yok. bölünme yok. bunlara yönelik en ufak bir nefret suçu yok.
"tu."
evet, 2023 2024 sezonu, benim de çıplak gözle izlediğim en rezil, en kahpe sezondu. yıllarca bu insanları, bizleri "avam", "cahil" diye eleştirenleri geçtim; bu sefer bizzat aynı paydaş grubundaki her katmandan son yıllardaki siyasal sistemin de getirdiği cüretkarlıkla birlikte teröristler, rum piçleri gibi bu yaşımıza kadar işitmediğimiz şeyleri işittik. söylemediğimiz şeyleri söyledik. zamanında 1 maçta muz gösterilmesi, emre'nin fevri bir mevzusu, trabzon'da yaşanan son rezaletler silsilesi, ve benzer binlercesi.
---
bilen bilir, gerek yok ama konu ile ilgili olduğu için söylüyorum. ben, şu an benim de eleştirdiğim bu tavrın koyu bir takipçisi olarak bu davada birçok olay yaşadım. Maddi, manevi, fiziksel, psikolojik birkaç buhranı bile isteye göğüslemekten onur da duydum. ama bu sezonki kadar bir toplumsal bölünme ve nefret görmedim.
peki buraya kadar camia fark etmeksizin hemen her kesim özeleştirisini yapıyor ama bu duruma getirenler neden sorgulanmıyor ? onlara "cahil" demeye göt yemiyor tabii.
12 eylül'ün ertesi sokaklar tertemiz olunca herkes kenan evren i kahraman görmüş ve referandumuna %90 evet demişti. ama neden ertesi gün tüm olayların birden sonlandığını sorgulamamıştılar.
e kardeşim tamam; ali koç suçlu, mert hakan suçlu, erden timur suçlu, taraftarlar terörist, birileri rum piçi, öbürleri bilmem ne vesaire de,
hırsızın ya da kenan evren'in hiç mi suçu yok amk ?
---
siktir edin futbolu. bu ülkede herhangi bir olaydan ötürü istifa eden bir yetkili gördünüz mü ? faturayı kendisine kesen bir mercii ? yahu kardeşim geldiği günden beri türk futbolunun bana göre haluk ulusoy' dan bile daha şaibeli, karanlık, vasıfsız, her boku elinize yüzüne bulaştıran ve o kişileri oraaya getirenlerin ve destekleyenlerin suçu yok mu ?
halil umut meler ve onu o maça gönderen şahıs şu an muhtemelen tatildedirler. peki ali koç nerede ? herifin dünyaları var, istese 1239128 tane fenerbahçe satın alır kendi aralarında idman maçı yaptırır izler ama adam oturmuş belki de kendi sağlığı ve soyadının getirdiği birtakım yükümlülükleri hiçe sayarak mücadele ediyor. sev, sevme; ama mücadele edene saygı duyun bari. Bu tip örnekleri trabzonspor, fenerbahçe, artvinspor, çorumspor gibi birçok takım üzerinden çoğaltabilirim. kendisine ve ait olduğu camiaya paye çıkaranın anasını sikeyim ama oy verince ne olacak deyip, peşine faturayı bu kitleye kesemezsiniz.
örnek değil; "emsal" gösteriyorum. Açın bir lazio, napoli, milan, juventus; bilbao, madrid, dortmund leipzig derbilerini izleyin, aralarındaki mezhepsel, ırksal, dinsel nefreti görün; sonra gelip ayhh türkiye'de taraftarlar ıykk dersiniz.
özetle, bu insanlardan balet olmaz, bu spordan da hafif temas oyunu olmaz. ruhu budur futbolun. sev, sevme, beğen, beğenme; eskiden boks'a gidenlere serseri gözüyle bakarlardı. şimdi beren saat gibi tipler (bizzat ders verdiğim için diyorum.) ay kıçım biraz yuvarlaklaşsın diye özel boks antrenörlerine ne kadar para harcıyorlar biliyor musunuz ? anthony joshua örneği gibi, vücut geliştirmeci'den dövüşçü olmaz dedik, dinlemediler; bak şimdi önüne gelen sarhoştan dayak yiyor. neyse, demem o ki futbol ve kitlesi budur kardeşim.
fazıl say'ın, ispanya kralı'nın arada bir tivitlerine göz gezdirin ne demek istediğimi anlarsınız.
---
ayrıca toplumsal desteğe en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemlerde,
afetlerde,
bayrağa, atatürk'e saygısızlığın olduğu yerde,
asla yan yana gelemez denilen bu teröristler bir arada oldular, birlikte çalıştılar, birlikte yardım ettiler. o zaman alkışlıyordunuz; "işte bizim çocuklar" diyordunuz. ne oldu şimdi ?
tabii sokakta bu çocuklara ihtiyaç yok, kırsınlar birbirlerini. ne de olsa toplumsal faydaya ihtiyaç olduğu zaman en önde bu çocukların koşacağını, her statta birlikte fotoğraf vereceklerini biliyorsunuz.