turgut uyar'ın birbirinin devamı olan sekiz şiirinin ortak adı.
*****
ı.
(ne de olsa sevda başka şeydir.) olgun yaz başağı, güz ayvası bir ölümsüz lezzet her ısırışta ömrün en güzel meyvası...
bir destani türkü ki deyme gitsin, yaralısı sevdalılardan bahseder. bir gümüş kupada üç damla zehir, bakire belinde hançer..
al kordelaya sarılmış bir demet çiçek, ipek sutyende saklanan mektup. ah, damar damar alnımda elleri, kimbilir ne hafif bir yumuşaklıkla geçecek?..
işte ellerim koynumda, yanımdayım. dışarıda kış rüzgarlarıdır esen. avuçlarıma versen ayaklarını, virginienin o hazin hikayesini ağzından başım dizlerinde dinlesem
ıı.
işte elagözlüm, sılsıklam boğazıma kadar aşka batmışım. ne kadar şarkı dinlemişsem ömrümce, hep senin niyetine tutmuşum. . . . . . .
yuvarlak bir çift bilek, bir sedef tarak, bir yelpaze. ipek elbiseler altında tiril tiril yüzlerce yıl evvel bir esir pazarında, kılıç gölgeleri altında, bir civan taze. güzeller güzeli zehra, işte son ganimeti bir saltanatın, altmış bin altın
değer sultanım, elagözlüm değer, sevda, tatlı şimşeği beynimizin. başbaşa fotoğraflar, mendiller bir keman taksimi hazin hazin ağlamak saatlerce, yıllarca ağlamak.
bir güzel yaz sonu kandillide, bir ince yağmur, bir zarif şemsiye, zaman dursun, dursun da seyredeyim. ürkek bakışlarla postahanede, uzaklardakine bir kartpostal, -12 eylül .. sevgilerimle.
sakin ovalar, durgun göller sevda içinde uyusun. işte, alnımda ter kalbimde ter paramparça yırtılmış bakışlarım. nar çiçeği gölgeler altında gözlerin büyüsün büyüsün
bu yol kaf dağına gider sultanım demir asa, demir çarık, ince yürek ince küpelerin ne yaraşmış gözlerindeki kuzgun siyahı aşka. demir asa, demir çarık, sevda gerek. koçak atlılar doludizgin civan gibi güzeller terkilerde. kaf dağı işte bütün sisleriyle elagözlüm, ilerde ta ilerde
ben nasıl olsa sarhoş olurum başımda, gözlerimde, iliklerimde sevda. ne şarap, ne rakı bu başka hiçbir şey benzemiyor aşka, her ne zaman bir şarkı dinlesem, sevdalı bir hoş olurum
sevdalım, elagölüm, sultanım. (sevda ne de olsa başka şeydir.) yenikapıda, mehtaba karşı sandalda
işte katırtırnakları, gelincikler bir koku bir koku hanımelilerden, binlerce altın değer her anım bu sevda sultanım, bu başka inci küpelerin ne yaraşmış bu akşam, gözlerindeki kuzgun siyahı aşka.
ıv.
şöyle bir içten öpmeni senin, bin tane cennete değişmem
varsın yatağımız ipek olmasın, güzel vücudun danteller içinde değilmiş, ne çıkar o bütün tatlı saatlerinde gecenin güneş perdelere gelene kadar, kollarında bulutlarda gibiyim
mehtap, saçağımızdaki buzlarda odamıza bir soğuk aydınlık dolmuş. gözlerin gözlerimde, boynumda sımsıcak kolların, gündüzki yorgunluğum kaybolmuş. seni her an minnetle yad ederim. sen şimdi şarkılarda evimdesin, sahibem, efendim, elagözlüm gözlerinden öperim
boydan boya bekçi düdükleri sokaklarda gecemiz huzur içinde elagözlüm. öpüşlerin öpüşlerin ardarda.. hem sevgi, hem şefkat dolu ellerin ne olur yine böyle yarın da binlerce şükrediyorum hayata geldiğime kollarında
bir başka lezzet var hayatta elagözlüm, öteki alemleri bilmek istemem. şöyle bir içten öpmeni senin, binlerle cennete değişmem
ağaçlar, dağlar, çehreler yemyeşil gözlerimde yaz, kış. bir şarkı etrafta inceden ince yıldızlar pırıl pırıl donanmış. dost yüzlü saat kulesi, meydan sisler içinde bir köprü uzanmış. mendilin düşmüş vermişim, eğilmişim, güzel dizlerinden bir parmak yukarısını görmüşüm. bencileyin dertlilere elagözlüm, lokman da deva bulamazmış. seni saçların, aziz vücudun hatıralarınla, berrak ve nemli taşıyamıyacak dizlerim
titrek kollarımı beline bir hoyrat kemer gibi bağlamışım. yakanda bir çiçek terütaze bir küçük faytonda, göz göze, diz dize o sevimli kır otelinde yaz günü, hancı, halden bilir, babacan hancılardan. basma perdeli bir oda vermişti bize. bir toz kalkmıştı yollardan, yoncalardan, göğsünden, saçlarından bir güzel kadın kokusu. bir şişe yıllanmış şarabın başında, bana ömrümce sürecek bir sevdayı mahmur bir gülüşünle vermiştin. bileklerinden, parmak uçlarından inceden terli avuçlarından, doya doya öpmüşüm, ağlamışım
vı.
insan bir kere sever severse, ister yedisinde, ister yetmişinde olsun . . . . . . .
benim ömrüm hep dumanlar içinde geçti bir rüzgâr bulup da serinliyemedim, oh diyemedim..
o küçük meyhanede sabah, akşam manastır meyhanesinde, bir şehirde üç masa, bir radyo, bir de ben meyhaneci tabak silerdi, köfte yapardı kırmızı turplar eski günlere karışır, içer içer ağlardım
küçük gözleri ile bir kız bakardı takvimden kadehimi kaldırırdım gülüşüne. vefalıydı, iyi kalpliydi, güzeldi sarhoş olurduk beraberce
seni o kıza benzetirdim elagözlüm o gülümsiyen, içen kıza, takvimdeki onun saçları yeşil, yanakları aldı.
kızın hemen yanından, ağaçlı bir yol uzanırdı, bir patika sonra, sonra bir gök, mavi bir deniz yemyeşil bir dudak geçerdi içimden upuzun seslerle bir gül açardı bilirdim, uzaklarda bunlar hep geçmiş elagözlüm, geçmiş.
ağlaştıklarımız, kavgalarımız şimdi sarmaşıklar gibi kollarımız. sen kadınsın, en tatlı çağında, ben en sevdalı yaşında erkek. bırak bir kedi gibi yatayım kucağında dizlerini, göğüslerini seyrederek
vıı.
kapalıçarşıda, bir kuyumcu dükkânında sol eline bir yüzük takmıştım. senin entarin basmaydı, benim elbisem pamuklu yüzüklerimiz sekiz ayardı
çocuklar gibi gülmüştük, hatırlarsın kapalıçarşı, mahmutpaşa, satıcılar bir hafiflik içinde elele, yaya. bir sabah vaktiydi, güzel ve taze mevsim bahardı..
sonra saçların, omuzların elagözlüm sana elagözlüm diyeceğim ömrümce koyu da olsa rengi gözlerinin. bir kırmızı kordela, bir bulut, bir gül sen gittin hatıralar perişan etti beni, gel, eski günlerin içinden, rüzgârlarla, gel, kurumuş kirpiklerime bir yağmur gibi dökül
vııı.
vapur gürültüsüz ayrılır limandan cümle hatıralar beraberimdedir. feriköyde bir tramvay durağı, bir kış günü pastacıda, unutulmaz bir sandal gezintisi ki; sarıyerde fotoğrafları hala iç cebimdedir
ömrümüz böyle olmamalıydı, elagözlüm bir vakitsiz meyve dilemeliydik tanrıdan uzun hasretlerin arifesinde ellerim böğrümde kalmamalıydı.
şimdi akşam olur, sular buruşur bir yastığa baş koyarım güvertede. hangi dilden olursa, bir şarkı isterim içimde kırık dökük besteler dolaşır. kalbim avucumdadır artık, bir sahilden sesler gelir, kaybolur uzun uzun nefes alır sular uzun uzun ağlamak isterim.
gözlerimde bir yağmurla gün başlar; vakit ikindidir eyüp sırtlarında bulutlar vardır, pembeden, beyazdan mevsim sonbahardır sessiz ve taze. nemli otlar, çekirgeler, solgun yüzün bir gülüş, bir mahzun bukle saçlarında bir eski çiçeği andırırsın yazdan. ve bir şarkı başlar kahvelerin birinde bizi ömrümüzden alır götürür, bir şarkı, faslı hicazdan.
vapurlar gelir geçer haliçten. sonra yağmur hafifler, elagözlüm sonra yağmur hafifler, sonra hisarlar, yollar, ikimiz sonra
hasret bir şey değil, elagözlüm ömrümüz böyle olmamalıydı hep aşkta durmalıydı çağımız. sevdayı mısra mısra değil ömrümle yaşamalıydım. sonra, sonra gene böyle olmalıydı tadına varmadan çiçeklerin şehirde bir sen, bir de ben, yalınız. yeşil yaprak, alaca gölge, düşen yıldız bir gün en büyüğü karşısında gerçeklerin maceramız yarıda kalmalıydı.