başlığı neredeyse 1 yıldır boş kalmış olan izmir'in gururu.
geçen sezon bence mucizevi bir şekilde play-off'a kalmıştık. özellikle gürsel aksel spor ve sağlıklı yaşam merkezi'ndeki samsun maçı büyük kırılma yarattı. o samsun ki, 20 maçtır kaybetmiyor, 7 maçtır da aralıksız kazanıyordu. biz de keçiören'le play-off'a girme savaşı veriyorduk ve 6 maçtır da kaybetmiyorduk. maçtan sonra şirinler'le ilgili baya bi' goy goy döndürmüştük ("gargamel burada!" pankartı müthişti). samsun kalan 6 maçını 5 galibiyetle bitirip şampiyon oldu. biz ise kalan 7 maçımızda yenilmeyerek play-off'a son sıradan girebildik.
değişen sistemle birlikte 1. lig'te 3-4-5-6-7 olan takımlar play-off oynuyor. sistem biraz saçma: 3. takım play-off finaline çıkıyor ve rakibini bekliyor. 4. ve 5. takımlar ev sahibi olarak 6. ve 7. takımlarla tek maç üzerinden eleme maçı oynuyorlar. kazananlar, play-off yarı finalinde 2 maç üzerinden elemeli karşılaşıyorlar. finalde ise 3. takımla tek maç üzerinden oynuyorlar. ligin fikstür olarak haziran ayının neredeyse ortasında bitirilmesi böyle olmuştu. ayrıca 6. ve 7. olarak play-off'a girmek "son bir maçlık şans" yakalamaktan fazlası değil. sistem çok kötü oldu böyle. 3. olan doğrudan beklemeye geçip günlerce dinlenirken, özellikle 6. ve 7. olan takımlar önce 3 maç yapıp finalde bu 3. takımla karşılamak için perişan oluyor. bu sistem artık on yıllarca sürer böyle. eski sistemde 7. olup oturup ağlayan da yoktu. neden değiştirildiğini kimse bilmiyor.
biz play-off'ta bodrum'la eşleştik. ilk yarı bittiğinde 2-0 gerideydik ve hem rakibi hem ilçeyi kolay lokma gördüğümüz her yerimizden akıyordu. 86. dakikada 2-1'i bulsak da maçın son dakikasında bodrum skoru 3-1 yaparak fişimizi çekti. sakarya'yı 120+bilmem kaçta saçma sapan bi' golle eleyen eyüp'ü de deviren bodrum, play-off finalinde pendik'e de vurdu, vurdu ama deviremedi. pendik play-off'tan süper lig'e çıktı.
geçen sezondan sonra bizim taraftar "zaten bu takımdan hiçbir şey beklemiyorduk. iyi geldik" ile "madem play-off'a kadar geldik, sonunu da iyi getirmeliydik" arasında gidip geldi. özellikle 2022 eylül-ekim aylarında düşme potası civarında gezen takımın play-off'a hem de bilmem kaç maç kaybetmeden, deli gibi şahlanarak kalması moral verdiği kadar, beklentilerimizi de kaf dağı'nın ötesine gönderdi. belki de bu yüzden rakibi neredeyse yok sayarak ve sonuna kadar hak ederek elendik. 36 maçta 60 puan toplamış bir takımı, bahsettiğim aylarda ön görebilecek bi' babayiğit yoktu. gaza gelmekte de haklıydık bence.
yaz kampı son 10 yıldır falan berbat geçer bizim. ya transfer edilen oyuncular kampa çok geç katılır ya takımdaki eksiklikler ağustos'un son günlerinden önce inatla görülmemeye çalışılır ya taktik düzen ve alternatifler ortaya çamur gibi saçılarak gösterilir ya da illa ki 2-3 ciddi sakatlıkla takımın omurgasını oluşturan oyuncular sakatlanır. bunların birkaçı gene oldu tabii, şaşmaz. geçen seneden beri takımı arka planda yönettiğini cümle alemin bildiği radomir kokovic, değişen sistemle birlikte teknik direktör sıfatını aldı ("1. lig'te yabancı teknik direktör olabilir" maddesi geldi. eskiden yoktu). kokovic zaten geçen sezon da kadro mühendisimiz olduğu için oyun mantığında hiçbir şeyin değişmeyeceğini bal gibi biliyorduk. şakir özkayımoğlu ve ekrem dağ yardımcı hoca oldular. ivan mance ise, ağustos ayının sonundan beri ceo görevinde. kulüp o kadar berbat yönetiliyor ki, ceo aradığımızı başkan rasmus ankersen kulüpten yapılan bi' basın açıklamasıyla duyurdu ve geçici olarak mance'nin ceo olduğunu belirtti. yani, linkedin'den falan ceo arıyoruz. taraftar olarak bundan ötesini anlamadık. mance'nin eski görevi olan sportif direktörlüğü şimdi kim yönetiyor; onu da bilmiyoruz. bu yönetimsel saçmalıkları daha geniş anlatacağım aşağıda, şimdilik boş yere sinirlenmeyeyim.
taraftar mevzusuna da en son geleyim. transferlerden ve takım içi düzenden bahsedeyim:
- geçen sezon altınordu'da neredeyse hiç maç kaçırmamış olan ali dere, 4 sezondur kasımpaşa'da rotasyonda 15-20 maçtan az oynamayan tarkan serbest, 3 sezon önce bursaspor 1. lig'teyken parlayan taha altıkardeş, bu lige fazla mateusz lis, geçen sezon tuzla, bir önceki sezon da keçiören'in savunma sağlamlığı tek başına sağlayabilmiş ogün bayrak, süper lig'te malatya ve rize'de oynamış, geçen sezon da 1. lig'te rize ile 30 küsur maça çıkmış "deve forvet" kubilay kanatsızkuş, 3 sezon önce 32 yaşında hatay'da oynarken süper lig'te önce 19, sonraki sezon 12 gol atmış mame diouf, alanya altyapısı ürünü ümit akdağ, geçen sezon samsun'un şampiyonluğunda orta sahanın vazgeçilmezi olan celil yüksel, 3 sezon önce belçika ligi'ne geçerek parlamaya çalışan cezayirli apaçi billal messaoudi, yaşı henüz 26 olmasına rağmen bu ligi en iyi bilen orta sahalardan ahmet ıldız, eskişehir altyapısı ürünü olan ve 2 sezon önce adana ile 1. lig'te 29 maça çıkıp iyi de katkı vermiş olan fıratcan üzüm ve malmö'den aldığımız 35'lik ağır defans lasse nielsen. bu sezonun dişe dokunur transferleri bunlar. gidenler arasında ise sadece michee ngalina ve uğur kaan yıldız'ın kiralanmaları önemli bence. geçen sezon bittiği gibi dino arslanagic ve marko mihojevic'in ayrılması ise moral bozmuştu tabii. özellikle dino'nun avrupa'da kalacağını düşünenler de yanıldı çünkü adam arabistan'a gitti. marko halâ kulüp arıyor sanırım.
david tijanic'in geçen sezonun ortasında elin arabına yok yere kiralanması infial yaratmalıydı. "al adalah" küme düşerek arap pro ligini bitirirken, tijanic takıma katılmasından takım küme düştüğü maça kadar 18 maçta ilk 11 oynadı, 4 gol, 1 asistle sezonu tamamladı. birkaç maçının özetini de izledim. adamı araplar bile mc olarak oynatmaz, sürekli serbest 10 numara gibi denerken, bize geri döndüğü gibi hazırlık maçlarında gene yalçın-palmer-tijanic orta sahası görmeye devam ettik. belki de celil ve ahmet'le birlikte farklı bi' oyun anlayışı görürüz, tijanic de daha serbest oynarak gerçek mevkisine döner diyorduk ama olmadı. özellikle savunma hattının tamamen değişmiş olmasının de, hazırlık maçlarında sürekli farklı bi' şey denemeyle de alakası var. bu yüzden de eylül ayının sonuna geldiğimizde bile oturmuş bir takım değil, oturmuş bir savunma bile göremiyoruz yer yer.
- transferler arasında özellikle tarkan, taha ve ogün önemli çünkü 3'ü de atınç nukan'la uyumuna göre sahada olabiliyor. nielsen 3 maç 11 oynayarak hızının artık hiç olmadığını, ayaklarının da beyniyle bazen uyumsuz kalabildiğini gösterdiğinden beri, savunmadaki 3 stoper bu 4 kişi arasında seçiliyor. 3-5-2 gibi oynamıyoruz. özellikle geçen sezonki gibi katı bir 3'lü yok ama geride kalan 3'lünün hepsinin stoper olma özelliği devam ediyor. dino-atınç-emir ortakaya düzeninden ogün-atınç-taha ya da taha-atınç-tarkan'a dönmüş durumdayız. ogün-dino karşılaştırması berabere bile bitebilir ama taha ya da tarkan'ı ve hatta bazen forma şansı bulabilecek olan ümit'i emir'le karşılaştırmak çok yersiz. emir'i tekrar kiralamak için hiçbir şey yapmayıp kocaeli'ne kiralandığını ağustos'un son günlerinde öğrenmek çok can yaktı. halen 3'lünün solunda oynayacak olan isim değişip duruyor işte. sol bekte ismail köybaşı geçen sene bittiği gibi sakatlandı ve şu ana kadar sakat deniyor. bence futbolu bırakmış bile olabilir. yunus emre gedik ise, ümit ile birlikte orayı yedekleyebilecek tek oyuncu. şimdilik 4 maçta 2 asisti var ve sürekli 11 de başlayabilir. sağ bekte ise, geçen senenin saçmalıklarından tarık çamdal'la yollar ayrıldıktan sonra sürekli ogün denendi. galiba ali de burada oynayabiliyor ama çabuk sıkıldı ondan teknik ekip. ogün'ün yedeği gibi denenen fıratcan da var ama ogün buranın adamı oldu şimdiden. savunma 3'lüsü, yukarıda da yazdığım gibi ogün, atınç, taha, tarkan'a emanet. bazen ümit ve nielsen de forma şansı bulur ama ana 3'lü bunlar. orta saha kurgumuz halen aynı: mümkünse yalçın kayan-romal palmer, yalçın-celil ya da yalçın-tijanic. önlerinde sağda kenneth mamah veya billal; solda belki palmer, belki aliou traore, belki altyapı ürünü izzet malak, orta sahada oynamazsa belki palmer. hücumda ise tek olarak diouf. yedeği de kubilay. alternatifsizliği "seçenekli çaresizlik" yapmış bir takım yapısı görüyorsunuz.
kimilerince "6 maç için hiçbir şey söylenemez", kimilerince de "ulan, bunlar aylarca kamp yaptı. sadece 6 maç olarak bakmayın, topa tutun" mantığı geçerli. ben ikinci kısma kaydım artık çünkü her sezon "eylül sonuna kadar vakitleri var, hunharca yenilebilirler" der, sessizce maç izler, haber takip ederdim. yukarıda bütün parçalarını saydığım takım 6 maçta sadece 4 gol atabildi. bu 4 golün 1'i de altay'a karşı 90+bilmem kaçıncı dakikada bi' duran toptan bala göte he, yanlış olmasın. hücum organizasyonu yaratmada fazlasıyla beceriksiziz. orta saha elemanı açısından sayısal olarak bakarsak ligin iyilerinden olabiliriz ama bunun sahaya yansıması, savunmada pozisyon alınmışken yalçın'ın halâ adamını takip etmemesi, tijanic'in sürekli yerini yadırgaması, celil'in geçen senelerden kabusumuz olan "aşiretçilik" yeltenmelerine karşı facepalm yapmak falan oluyor. geçen sezon da kağıt üzerinde iyiydik ama aktörler sahne alınca "küme düşmesek iyi bu sezon ya" derken bulmuştuk kendimizi, hem de gene eylül-ekim gibi dedik bunu. bu sene ise değişen sadece isimlerin bazıları olmuşa benziyor.
taraftarlık mevzular da olmadı değil. geçen sezon türkiye kupası finali gürsel aksel'de oynandı. 25 mayıs'ta belirlenen tarih, finalin 11 haziran'da oynanmasıydı. 16 mayıs'ta ligteki son iç saha maçımızı oynamıştık. 16 mayıs-11 haziran arasında 26 gün var; neredeyse 1 ay işte. bu, aklınızda kalsın. kupa maçı oynandı, bitti. sonra yeni sezon hazırlıkları dahilinde bizim takım, sport republic'in sahibi olduğu southampton fc ile hazırlık maçı ayarladı. tarih 15 temmuz'du. 11 haziran'dan 15 temmuz'a da 34 gün var; neredeyse 1 ay diyelim gene. bu da cepte. biletler satışa çıktı, her şey tamam gibi. ama kulüp 13 temmuz'da, yani maçtan 2 gün önce maçın bornova'daki doğanlar stadı'na alındığını, satın alınan biletlerin 9 gün içinde ilgili hesaplara iade edileceğini, yeni biletlerin ise maçtan 1 gün önce satışa çıkacağını duyurdu. biz "n'oluyo ya?" derken, özellikle stadın içinden görüntü alabilen eşin dostun, taraftarların paylaştıkları kanımıza dokundu çünkü gürsel aksel'in zemini patates tarlasından beter bir haldeydi. yukarıdaki gün hesaplamalarına göre, lig bittikten 1 ay sonra kupa finali oynanmış, bu finalden de 1 ay sonra bir maça ev sahipliği yapacak olan, ülkedeki statlar arasında görece en yenilerinden biri olan stadın zemini böyle olmamalıydı. taraftar önce kuzu oldu, paşa paşa bilet alıp maça gitti, southampton'la kardeş takım goy goyunu pekiştirdi, maç bitti. sonra ise fitili ateşledi: "bunun sorumlusu kim kardeşim?". göztepe'yi bilmeyenler bunun için bir açıklama yapılacağını falan düşünecektir ama böyle bir şey uzun bir süre olmadı. sanırım ankersen, taraftar tepkisinin maçlara da yansımasından korktuğu için sahanın fiziksel olarak altyapısıyla ilgilenen şirkete açıklama yaptırdı. şirket bütün suçun kendilerinde olduğunu, kupa finalinin zemini kötü etkilediğini falan anlattığı upuzun bir metin yayınladı. ancak southampton maçı ile kupa finali arasında 1 ay zaman vardı ve hiçbirimiz bu masalı yemedik. biraz daha araştırınca, kulübün gürsel aksel'in zeminini izmir ekonomi üniversitesi'nin mezuniyet kutlamalarına tahsis ettiğini (yanlış hatırlamıyorsam 18-19 temmuz, 2 gün boyunca), kiralık ücretini paşalar gibi aldığını okuduk. yani, southampton maçını başka stada alıyor ama sikik bir okulun mezuniyet törenini aynı çimler üzerinde yapmaktan geri adım atmıyor. bu mezuniyet mevzusu sosyal medyada bi' patladı; kulübün ceo'su olan emre can'a kadar herkes topa tutuldu. konu burada kapandı mı? tabii ki hayır çünkü bok gibi yönetiliyoruz biz, selam!
çimlerle ilgilenen şirketin osuruktan açıklaması ve mezuniyet zıttırısı bittikten sonra, kulüp sessizliğe büründü ve transfer açıklamalarından başka bi' şey açıklamadı taraftarına. 13 ağustos'ta ilk maç gürsel aksel'de kardeş sakarya ile oynanacak. artık "18/19 temmuz-13 ağustos arasında kaç gün var?" demiyorum, kendiniz hesaplayın. 8 ağustos'ta, izmirli, bilinen ve saygı duyulan bir gazeteci olan ergin karataş bu haberi yazdı: göztepe'de stadyum krizi ". şaka gibi ya. gürsel aksel'in zemini halen bok gibi olduğu için ve tek bir çim yapılandırması mayıs'taki son maçtan beri yapılmadığı için yeni sezonun ilk maçını da başka yerde oynayacaktık. taraftar infial etti artık tabii. bornova doğanlar stadı'nda faşşolig uygulamaları bulunmadığı için izmir'de de oynayamıyorduk. adamlar o kadar beceriksiz ki, altınordu 1. lig'ten düştükten sonra doğanlar'daki elektronik giriş sistemlerinin sökülüp urfa'daki gap stadı'na götürüldüğünden bile habersiz. bu sırada "bursa'da mı oynarız, sakarya'da mı oynarız?" falan konuşuluyor. akhisar'da karar kılınmış (büyük ihtimalle bizimkilerin vereceği para az olsun diye orası oldu). maç oraya alındı, "taraftar sayısı gözle görülür şekilde düşer, tepki basına yansımaz" diye düşündüler. ama olmadı. biletini gürsel aksel için alan bütün taraftar oraya aktı, trt'de bangır bangır "emre can istifa" seslerini duyduk. sonunda ankersen basın açıklaması yaptı. yazılı olarak 21 ağustos'ta üzgün olduğundan, bütün suçun zeminle ilgilenen firmada olduğundan falan bahsetti gene. ardından da, girdinin başında yazdığım ceo değişikliği oldu, emre can kovuldu, yerine sportif direktör olan mance getirildi. ama onu da geçici yaptıklarını, ceo aradıklarını duyurdular. korkunç yönetiliyoruz ve biz bunu bu gavurlar çerçevesinde 1 yıldır söylüyoruz.
şu anda hiçbir taraftarın aklındaki temel endişe "takım nasıl oynamalı?", "oyun kurgusundaki hatalar neler?" falan değil. yönetimsel bir değişiklik için hazır kıta bekliyorlar. önce kokovic ve bütün ekibin, ardından da ankersen'in türkiye şartlarına alışamamasının hesabının sorulmasını bekliyorlar. öyle çorum'a yenilmişiz, altay'ı, manisa'yı yenmişiz diye mutlu olan pek yok. bizim için sezon bu kadar berbat yönetimsel düğümlerle başladı. daha futbola odaklanamadık, kulübe ingilizce mail atıp "ne yapıyorsunuz siz ulan?!" diyen taraftarlar bile var. biz bu yönetim-taraftar iletişimsizliğini, değil mehmet sepil'de, şirketleşmeden sonraki bütün başkanlarda yaşamış ve bunun çözülmesi gereken en büyük sorun olduğunu bağıra çağıra söylemiştik (2 eylül 2006 isyan yürüyüşü bile bunun bir yansımasıydı aslında ama kulübü yönetmeye talip olan kimse göremedi). aynı tas aynı hamam bizde. yabancı da olsa, bu işin mutfağından gelip bütün tecrübeyi yaşayarak öğrenmiş de olsa, sport republic bile aynı hataları yapmaya devam ediyorsa, bu ülkede yapısal olarak kambur olan hiçbir şeyin değişmeyeceğini rahatlıkla öne sürebilirim. ama işte umut bu; söküp atamıyorsun içinden. göztepe bu; kolunu kessen, bacağındaki atardamar "hayırdır sen?" diye yükleniyor, takımı bütün hücrelerinle desteklemeye itiyor seni. bu çıkmazı taraftarın çözmesi mümkün değil. "yönetim"in kelime anlamını bilen profesyoneller lazım bize. şu anda kulübün içindeki mamacılar bile sepil döneminden kalanların bir kısmını oluşturduğu bir yapı. taraftarlar olarak içimizdeki hümanizmi boğup hepsini kurşuna dizsek, gene de hiçbir şeyin değişmeyeceğini, yeni mamacıların, beceriksizlerin pire gibi çoğalabileceğini biliyoruz. izmir'i komple avrupa'ya taşımak iyi bir fikir bence halâ. evet, halâ.