gece tarifsiz hüzünle caddeye çıktım
her şey olması gereken yerdeydi
karşıda çılgın dondurmacı,
yanında kesiyordu et döneri
sadık usta, elinde döner bıçağı
ve bir apaçi ağlıyor köşede
bir elinde sigarası diğerinde kasetçaları...
keşke sen de olman gereken yerde olsaydın,
yanımda.
aklımda bir dünya,
yalnızca sen ve o gülen gözler ama bilmiyorum neredeler.
adın yok, yüzün yok
yalnızca kalbimde bıraktığın izin var.
biliyorum ağlamayana meme yok peki ama ne yapmalıyım kalpsiz yar?
sokağa sapınca bir kadın yanaştı
usulca, dedi var mı fazla sigaran,
"alacaktım ama kart şifremi unuttum"
biliyordum söylediği yalan
ama yine de çıkardım avucuna koydum
teşekkür etti ilk dumanını üflerken
dedim ki "ne demek abla"
tekrar ilerlerken.
sanırım abla diyince biraz bozuldu
sertçe kolumdan tuttu,
"abla deme lazım olur"...
dönüp yüzüne baktım,
o da bana baktı, davetkardı...
tuttu elimden sürükledi beni bir maceraya
kararsızdım, seni düşünerek başka kek tadamazdım
terden sırılsıklam olmuştu bile benim turkuaz kazağım kalçasını seyrederek attım adımlarımı
acaba üstümde belki sevişirim donu var mıydı.
bir fikir bulutu, kaçmanın yolunu ararken
çoktan geçmiştik bile baz istasyonunu
"az kaldı" dedi, "biraz ileride evim"
izmaritini işaret parmağı ile fırlatırken.
yolda karşılıklı boş tespitlerde bulunduk
bu sayede garip sessizlikten kurtulduk
"süpermen türk olsaydı pelerinini annesi bağlardı" dedi
başımla onayladım
laf buraya nasıl gelmişti anlamadım
sevgilisinden bahsetti, adama biraz kızgındı
"ne sıçtın elime ki ne süreyim yüzüne"
"bundan sonra adamına göre muamele"
"ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur"
"alemin derdi ben olmuşum,
demek ki zamanında iyi koymuşum"
şeklinde
atarlı sözler eşliğinde
vardık evine...
beş dakika sonra utançla terk ettim evini
ah yok mu o erken gol laneti...
tekrar döndüm hüzünlü yürüyüşüme
canım deniz kenarına gitmek istedi
belki dalga sesleri biraz iyi gelirdi.
derken son otobüs durağa geldi...
kartımı okuttum ve şöyle bir içeri baktım
oturacak güzel bir yer aradım
en büyük hayallerimdi otobüsteki güzel kızın yanına oturmak,
sana cepteki son parayla ananas & avokado serisi almak,
ve kulzos'ta bot olmak yani
yeniden doğmak ve hep yanında kalmak...
lakin otobüs adeta huzurevi gibiydi
gittim bir amcanın yanına oturdum
elinde toplum ve bilim dergisi.
kapattım gözlerimi, seni hayalimde canlandırmaya çalıştım
ah o saçların acaba hangi renkti...
yeşil miydi mavi miydi?
gerçi ne farkeder rengi
peki ya o gözlerin...
derken amca indi
bir başkası bindi.
sanki yer yokmuş gibi yanıma geldi.
biraz telefonuyla takıldı, bir şeyler okudu
sonra döndü dedi
"internet okuryazarlığı çok önemli"
"araştırmanı öneririm"
bu saatte daha absürt ne olabilir derken
neyse ki ineceğim durağa geldim.
dalga sesleri, hafif rüzgar ve cebimde battaniyemin altına sakladıklarım;
bir rüzgar çakmağı ve bir defter,
içinde sensizlik anılarım
acaba zeytin ağaçları tercih eder miydi topraksız tarım ben nasıl yeşeririm sen olmadan toprağım...
kalbim artık kulzos kayıp eşya bürosu'nda,
bekliyor tarafından sahiplenilmeyi.
"sevda" çoktan kaldırılmış kelime müzesine,
bekliyor tarafından ziyaret edilmeyi.
defterim artık dalgaların ortasında
anılar bekliyor suda erimeyi
ben deniz kenarında, alırken gözümü yansımalar bekliyorum ölmeyi ve sana kavuşabilmeyi
bu dünyada olmayacak belli ki
artık öteki taraf için tüm umutlar
tabii eğer varsa bir ırmak,
bizi buluşturacak.