1. Güney Afrikalı antinatalist filozof'ın Türkçeye Keşke Hiç Olmasaydık ismiyle çevrilen ünlü eseridir.

    bilmeyenler için : dünyaya gelmenin her zaman zararlı olduğu ve bu yüzden üremenin ahlaken yanlış olduğu fikri. antinatalistlere göre dünyaya acı çekmek üzere geliriz ve bu acıları sonsuz defa tekrar üreten şey üreme olduğu için bu acıları durdurmanın tek yolu ürememektir.

    Benatar, antinatalist pozisyonunu temellendirirken ilk olarak dünyaya gelmenin neden her durumda zararlı olduğunu açıklıyor. bu zararın arkasında benatar'ın haz ve acı asimetrisi dediği şey bulunur. bu asimetri ahlaki mülahazalarımızda doğum sonrası yaşanacak hazlardan çok acıları hesaba katmamıza gönderme yapar. örneğin mutlu olması muhtemel diye dünyaya çocuk getirme yönünde bir ahlaki sorumluluğumuz yoktur ancak mutsuz olması (örneğin engelli olması) beklenen bir çocuğun dünyaya getirilmemesi yönünde güçlü ahlaki sezgilerimiz bulunur. aslında her doğan insanı hayatında bekleyen acılar ve hazlar vardır. ancak üreme kararını yaşanması muhtemel hazlara göre değil yaşanması muhtemel acıya bakarak vermeliyiz. çünkü ilk olarak, dünyaya gelerek çekeceğimiz acılar elde edeceğimiz hazlarla telafi edilemez.ikinci olarak, dünyaya getirilen biri için acı gerçek değerken haz hayali-yani öznesi olmayan bir değerdir. bir miktar karmaşık olduysa biraz daha sadeleştirmeyi deneyeyim. dünyaya gelerek acı çekmemiz her zaman kesindir- bir kere dünyaya geldik mi bu en şanslı olanlarımızın bile kurtulamayacağı birşeydir. ancak dünyaya gelmeyerek hazlardan mahrum kalmayız, çünkü dünyaya gelmeyiz ve olmayan bir varlığın olmayan hazlardan mahrum kalması gibi birşey mümkün değildir. bu nedenle diğer herşey mükemmel olsa bile asgari ölçüde bir acı bile hayatı başlatmayı gayrimeşru kılar. genel olarak ifade edersek, benatar burada ileride yaşanacak hazların bir çocuğu dünyaya getirmek için geçerli bir sebep olmadığını ancak çekilecek acının kesinlikle bu varlığı dünyaya getirmemek için geçerli bir sebep olduğunu ileri sürüyor.

    Benatar; İlk argümanında bir varlığın dünyaya getirilmesinde gelecekteki hazlarının değil acılarının dikkate alınması gerektiğini ifade etmişti. ikinci önemli argümanı ise doğacak çocuğun hazları dikkate alınsa bile saymaya değmeyeceği ancak insan hayatındaki acıların çok büyük olduğu. yani benatar'a göre dünyada çok fazla acı, çok az mutluluk var ve bir varlığı dünyaya getirerek ona bu kötülükleri yaşatmaya hakkımız yok.

    benatar iyi gittiği düşünülen hayatların bile kalitesinin oldukça düşük olduğunu iddia ediyor. ona göre insanlar kendi hayatlarının ne kadar iyi olduğu konusunda polyannacı bir yanılsama içerisinde. ayrıca diğerleriyle karşılaştırma ve adaptasyon gibi diğer psikolojik süreçler de insanları hayatlarının olduğundan daha iyi olarak algılamasını sağlıyor. tabi bir de çok büyük acılarla geçen hayatlar var. kronik hastalıkları, ciddi engellilik durumlarını düşünün. dünyanın pek çok yerinde insanlar açlıktan ölüyor ve temiz suya ulaşımları yok. her gün milyonlarca insan, hastalıklarla, kazalarla, savaşlarla, cinayetlerle hayatını kaybediyor ve bu sayıyı-ve toplam acı miktarını- ölen kişilerden yoksun kalan aile üyeleriyle çarpın. tabi ki her hayat acılarla dolu değil, bazılarımız daha şanslı. ancak her hayatta kayda değer miktarda acı var. benatar diyor ki, her şey iyi gitse bile hayatımızın o ya da bu döneminde sevdiklerimizi kaybedeceğiz, hastalanacağız ve öleceğiz. ayrıca üreme kararı alırken doğacak çocuğun ''görece'' şanslı ya da şansız bir hayatının olacağını önceden bilemeyiz, yani doğabilecek hiç bir çocuğun iyi bir hayatı olacağını önceden makul bir şekilde varsayamayız.

    benatar'ın iddialarını bir kitap tanıtımı için oldukça kısa bir şekilde aktarmaya çalıştım. eğer yazdıklarım anlaşılmaz olduysa, bu durum sanırım, kapsamlı bir eseri bir kaç paragrafta anlatma ve karmaşık bir fikri kendi sınırlı bilgi ve kelime dağarcığımla ifade etme zorunluluğundan ötürü hoş görülebilir. ancak ana fikri ortaya koyduğumu düşünüyorum. esere yönelik eleştirilerime geçmeden önce david benatar'ın çok büyük bir zeka olduğunu teslim etmem gerekiyor. 20. yüzyılın öne çıkan filozoflarının gölgesinde kalması felsefe ile ilgilenen kitlenin genel durumunun da bir kanıtı bence. ama bu durum bir kaç istisna dışında felsefe tarihi boyunca hep böyle olmuş. bunun nedenlerini tartışmak ayrı bir başlığın konusu.

    benatar, bu eserinde ister ikna olun ister olmayın ortaya koyduğu fikirlerin hakkını vermiş; vardığı her sonucu çok büyük bir titizlikle güçlü argümanlarla desteklemiş, olası karşı görüşleri dikkate almış, sağlıklı bir muhakemeyle dellilerini ortaya koymuş, argümanının zayıf olduğu noktalarda safsatalara başvurmamış, bunu yaparken de oldukça yalın ve anlaşılır bir dil kullanmış, bu kadar çetrefilli bir konuda fikirlerini oldukça basit bir şekilde aktarmış. tek eleştirim, çok fazla detaya girip, konudan zaman zaman zaman uzaklaşması ve bunu yer yer ne kadar zeki olduğunu göstermek için yapması.

    benatar'ın üreme karşıtlığı fikrini tamamen paylaşıyorum. ancak doğacak çocuğun hazlarının önemli olmadığı sadece acıların hesaba katılması gerektiği iddiasını sindirmem zor. genel görüşe göre engelli ve acı çekecek bir çocuğu dünyaya getirmek ahlaken zaten yanlış. bunu sadece antinatalistler değil herkes kabul ediyor. bu yüzden doğacak çocuk için acıyı dikkate almakta bir tartışma yok ama benatar'a göre haz hesaba hiç katılmaz. yani bir birim acı yüz birim mutluluk yaşayacak bir varlığın dünyaya getirilmesi de yanlıştır. özetle acı hazzı sıfırla çarpar. ama gerçekten hazzı hiç mi dikkate almayacaz? çocuk doğmayacaksa hazzın bir öznesinin olmayacağı doğru. ama burada tam içime sinmeyen birşeyler var. ben asgari ölçüde acı çeken ancak hayatı oldukça iyi giden bir çocuğun dünyaya gelmesinde yanlış birşey görmüyorum. tabi sonucu hiç bir zaman bilemeyeceğim için ben bu kumarı oynamam, kimsenin de oynamasını istemem. ama kuramsal olarak acının bir birim ve hazzın bin birim olduğu bir senaryoda haz acıyı fazlasıyla telafi etmez mi? benatar tam tersini iddia ediyor görünüyor.

    ikinci eleştirim, benatar'ın mutluluğu nesnel koşullarla ilişkilendirme şekli ile ilgili. benatar insanın mutsuzluğu ve bunun sebepleri hakkında uzun uzun yazmış. ama durum ne kadar sefil olsa da insanlar genelde pek mutsuz görünmüyor. ciddi ciddi dünyaya keşke gelmeseydim diyen ve bunu samimi bir şekilde düşünen bir kaç depresif ve uyumsuz vakadan başka kimse var oluşunu dert etmiyor. çoğu insan da-hayatının büyük bir bölümünde- oldukça mutlu. bu insanlar mutlu olduklarını söylerken yanılıyor olabilirler mi? benatar'a göre evet, mutlu olduğunu söyleyen insanlar, yaşam kaliteleri konusunda çok derin bir yanılgının içinde. çeşitli psikolojik mekanizmalarla (polyannacılık, adaptasyon, karşılaştırma vb. gibi yollarla) bu insanlar kendilerini kandırıyorlar. aslında insan hayatı her zaman sefil bir varoluş.

    ancak burada sefil bir varoluşun ne olduğuyla ilgili açıklanması gereken şeyler var. benatar sefil var oluşlarını algılayamayan insanların kendilerini mutlu sandıklarını ama aslında mutlu olmadıklarını ima ediyor. ama mutlu olmak için mutlu olduğunu sanmaktan belki de daha fazlasına gerek yoktur? belki de kendini mutlu hisseden insanların hayatı o kadar da sefil değildir? çünkü mutluluk insanın nesnel koşullarını ''doğrudan'' yansıtmayabilir. elbette nesnel durum mutluluğun belirlenmesinde hesaba katılmalıdır ancak nihayetinde mutluluk öznel bir bilinç durumu. koşullar berbat da olsa bu berbat dünya koşullarında yaşayan insanlar kendilerini kandırıp mutlu oluyorlarsa, sonuç değişmiyor, bu insanlar yine mutlu... insanların bu mutluluğa hangi psikolojik mekanizmalarla ulaştıklarının ne önemi var? belki de herşeyi olduğundan güzel gösteren bu pembe gözlükler insanlık durumunun nesnel ve meşru bir parçası. başka ''nesnel'' şeylerin mutluluğu belirlemesi ne kadar meşruysa bu pembe gözlüklerin de mutluluğu belirlemesi o kadar meşru değil mi? gerçi benatar mutluluğun öznel bir bilinç durumu olduğunu kabul ediyor ancak yine de büyük bir inatla üreme karşıtı tezini insanların ''aslında'' mutsuz olduğu argümanına dayandırıyor. insanlar mutlu olduğunu söylerken muhtemelen gerçekten de doğruyu söylüyorlar, sorgulayacağımız şey olsa olsa bu mutluluğun haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı olabilir.



    #287074 little thirty | 2 yıl önce (  2 yıl önce)
    0kitap