ne güzeldi eskiden. hem sokakları, hem insanı, hem insanlığı hem de modernliği ile. sokakta tanımadığımız insanlara bile güvenirdik. anneler çocuklarını üç günlük komşusuna bile emanet edebilirdi. yerdik, içerdik, eğlenirdik, biriktirirdik de.
namaza gidene allah kabul etsin, içmeye gidene afiyet olsun denirdi.
sonra aç kaldı insanlar, kendi derdine düştü. acıktıkca ahlakı, sevgisi, saygısı bitti insanların. öyle sindirildi ki benim insanlarım, sesini yukarılara çıkaramadığı için birbirini yemeye başladı.
biri dinsiz oldu, biri yobaz. biri zengin oldu, biri açlıktan öldü.
öyle hale geldi ki, herkes kendi derdine düştü, herkes bencilleşti. ailelerimiz hep eskiyle kıyasladı, anlamadılar. her şeyin eskisi gibi olmadığını fark edemeyip, sanki biz yetersizmişiz gibi hep fazlasını yüklediler, fazlasını istediler bizden.
haksızlığa ses çıkaramaz, suçu hep kendimizde arar olduk.
sonra olan bize oldu. yıllarca okuduk, çalıştık, aşık olduk, evlenmek istedik belki. ama hesaba oturduğumuzda bomboştu ellerimiz. üstüne borçlu çıktık.
30 yaşında tekrardan hayata başlamak zorunda kaldık. sevdiğimizi, ailemizi, verdiğimiz emekleri görmezden gelip.
ama çok da bekledik, umutsuzluğa kapılmadan önce. çok da savaşmak, ses çıkarmak istedik ama kendi insanımız yanımızda olmadı hiç. çoktan düşman bile olmuştuk.
ben hem çok özlüyor, hem çok seviyor, hem çok öfkeli, hem de artık nefret ediyorum ülkemden. siyasetiyle, kafa yapısıyla benim gençliğimi elimden alan ülkem.