1. bir fizik kuralı olmasının yanısıra varolduğu süre boyunca aklını ikili insan ilişkilerine, özellikle aşık olma'ya yormuş insanoğlunun aşkın, hoşlantının doğasıyla ilgili ortaya attığı teorilerden biridir. ve bana kalırsa doğrudur. mesele insanın birinden hoşlanmasından çok ilişkinin devam ettirilebilirliğiyle, uzun vadeli sonuçlarıyla ve verimiyle ilgilidir.

    kendimle aynı şeyleri düşünen insanlarla arkadaşlıklar kuran biri oldum hep. Farklı konular üzerinden tartışmalar, beyin fırtınaları, muhalefetler -ve bu üçünü şaşırtıcı bir şekilde bir arada toplayan kutu oyunları- her defasında benim birilerine sinirlenmem, kendimi yeterince iyi ifade edememem, daha çok sinirlenmem, kendimi iyice kötü ifade etmem ve sonunda ortamdaki belli başlı insanlara kinlenmemle sonuçlandı. basit günlük konuşmalardan bile neleri aklıma kaydettiğimi bilseniz, tartışmalardan kaçınmama hak verirdiniz.

    bunun ötesinde, belli başlı konular hariç aynı şeylere aynı şekilde tepki verdiğim insanlarla muhabbet etmekten haz alıyordum, diğer insanlarla konuşurkense eğer karşımdaki kişinin bana öğretecek hiçbir şeyi olmadığı hükmüne vardıysam -evet egoist duruyor- fikirlerinin benim için çok bir şey ifade etmediğini açık yüreklilikle belirtmek isterim. yaptığı her şeyi saçma bulur, söylediği her şeye içten içe gülerim. üzgünüm diyemeyeceğim, ve evet belki biraz yabaniyimdir.

    tüm bunları asıl konuya nasıl bağlayacağımı düşünmeden ve insanlığın -en başta da söylediğim gibi- varoluşundan beri kafa yorduğu konuları burda internetin ücra bir köşesine özetliyormuş gibi yapıp bi önceki paragrafta bahsettiğim insan tipine dönüşmeden kendimi frenlediğim nokta burası. devam ediyorum.

    yine böyle bir dostum (ki sayıları bir elin parmaklarını geçmez) (aynı şeylere aynı şekillerde tepki verdiğimiz, aynı küçük şeylere abartarak mutlu olduğumuz, oturduğumuz minicik odada evren için önem arz ettiğimizi her parçamızla hissettiğimiz, kolay sarhoş olan, kokusunu tanıdığım, kokumu tanıyan, çok sık görüş(e)mediğimiz ve özlemeyi sevdiğim, iyi bir insan.) ile büyük bir odanın küçük bir köşesine sıkışıp oturmuşken ona da bu düşüncelerimi kelimelere dökerek anlatmaya çalışıyordum. "benim hayatımda bir tane daha bana ihtiyacım yok" dedim. hak verdi. öyleydi.

    bu cümleyi elbette ki hislerim, içinde bulunduğum ilişki için kurmuştum. aşık olduğum bir beyefendi vardı. ismi h.
    H., aklımı tahmin edebileceğinizden (muhtemelen aklınızdaki vaktin en az 2 katı) çok daha uzun süre meşgul etmişti. bahsettiğim dostuma da bunları anlatıyordum. nasıl her vakit geçtiğinde (yaşadığım hisleri sürelerle sınırlamak istemiyorum. daha önce dostumla da belirttiğimiz gibi bir arada geçen vakitler kimi zaman yıllar kimi zaman aylar gibidir. dostumla birlikte geçen senenin sonlarında birlikte geçirdiğimiz 2 haftanın en az 2 ay edişine neredeyse her bir araya gelişimizde gönderme yapıp gülüşmemiz gibi. o yüzden h. ile aramdaki hissel ilişkinin zaman tayinini size bırakıyorum. ben zaman ölçüsü olarak "vakit" diyeceğim. siz ister saat, ister yıl, ister asır olarak düşünün bunu.) ben evrimleşiyorsam, sevgim de evrimleşiyordu. merak olarak başlamış, sevgiye dönmüş, sonunda da aşık olmuştum ve bu, şaşıp kaldığım bir biçimde, yolun sonu değildi. tüm bunların arasında belki bir belki birden fazla vakit vardı. bazılarının sonunda hislerimin daha fazla artamayacağını düşünüp, bunu bazen özel bir günü bazen iyi geceler dileğini bahane edip ettiğim ilanıaşklara konu ediyordum.

    dostum'a da bunları söyledim. bunun tek bir açıklaması var, ben daha çok değil ama daha farklı seviyorum dedim. gitgellerle dolan dramatik bir yolculuğun başlarından buraya kadar olan sürede öyle değişmişti ki bunlar, hepsi birer süreç, hepsi ayrı ayrı anlatılmaya ve anlamaya değerlerdi. bu -başkasıyla ilgili de olsa eninde sonunda- içsel tahlillerin, takıntılı duran yanlarını bir kenara koyarsak (ya da koymazsak), vardığım nokta şuydu:

    ben aklınıza gelebilecek her duyguyu kalbinin en ortasında büyütüp onu her kalp atışımla saç köklerimden ayak parmaklarıma kadar yayılan bir sancıyla hisseden biriyken, ben ağlarken benimle hüngür hüngür ağlayan, ben en başta bahsettiğim kutu oyunlarının birinin yüzünden sinirden çıldırırken sinirlenen birine ihtiyacım yoktu (belirtmeden geçemeyeceğim ki ben mutluluktan ağlarken yüzümü yukarı çevirdiğimde gözlerinin dolduğunu görürdüm. bu, bahsettiklerimden ayrı bambaşka bir mutluluk meselesiydi). böyle birine rastlasam, sevsem, hoşlansam, hatta aşık olsam bile ona karşı hissedeceklerim bir yerde son bulacaktı. h. ile ilgili olan durum ise bu yüzden ayrıydı, sonlanmadı. nedenin de "farklı oluşu" olduğuna karar kılmıştım. Tüm erkeklerden ya da insanlardan farklı değildi, (öyleydi, bunları okurken hislerimi ekranınız ve gözleriniz arasında bir perde gibi, bir gözlük gibi düşünmeyi unutmayınız.) benden farklıydı. ten rengimiz, ses tonumuz, hislerimiz, hoşlantılarımız, farklıydı. ama onunla tartışmıyor, onun fikirlerini saçmalık olarak görmüyordum. O, bir şeyden o sakin ses tonuyla bahsederken, bana bir şeyi dikkatlice açıklarken pürdikkat dinliyor (hayran kalıyor)dum. benim sözlüğümde bu ya birinin gözünde çizdiğim imajı ince ince düşündüğümü, ya da çok fena aşık olmak üzere olduğumu gösterir. h. ile olan ilişkimde zamansal olarak bunların ikisi de doğru olsa da ilkini çoktan geride bıraktım.

    Aşık olduğum adamı kalpsiz zannetmeyin sakın. ben gitmek istediğimde o kalmak, ben kaçmak istediğimde o dönmek isterdi. ben bir şeye önce çok heyecanlanıp sonra kendi kendime muhalefet ederken sessiz kalır, eğer düşündüğüm şeyin yapmaya değer olduğunun (veya gerçekten çok istediğimin ama çekindiğimin) farkındaysa önceki sessiz kalışından aldığı güçle 1-2 cümlesiyle beni ikna ederdi (ben de kucağında olduğu kişinin onu asla yere düşürmeyeceğini bilen bir çocuk gibi daha çok muhalefet eder, onun beni daha fazla ikna etmesini beklerdim. anlar, gülerdi.). ben gerildiğimde sakinleşir, ben sinirlendiğimde konuşmaz, kendisi sinirlendiğinde (ki onca vakittir nadiren görmüşümdür) gülmez, beni gördüğünde gülümser, sevimli bulduğunda kıkırdardı (o sırada bıyığının köşeleri gamzelerine gömülür, ben de ona sırıtırdım.)

    benim aklım bir karış havadaydı, onunsa ayakları yere basıyordu. tamamlanmıştım.

    o gün dostuma "benim hayatımda bir tane daha bana ihtiyacım yok. beni dengeleyecek birine ihtiyacım var. paniğe kapıldığım bi şey için aradığımda benimle birlikte panikleyen, anksiyetem tuttuğunda tam olarak nasıl hissettiğimi anlayan ama bir şey yapamayan birine değil tam tersi davranıp beni çekip çıkaracak birine ihtiyacım var" dediğimde de tam olarak bunları tariflemiştim aklımdan.

    aşk, ortak noktalardan, aynı filmleri sevmekten çok daha fazlasıydı.
    #284351 cassiopeia | 2 yıl önce (  2 yıl önce)
    1Fizik terimi