1. (bkz: ) basımı (bkz: )'in kitabının ismi. 192 sayfa çerezlik bir kitap.
    Mesele çok net.
    Boyun eğip insanlıktan çıkmak mı, yoksa dik durup onurlu yaşamak mı?
    Hans Kirk bu kitabı cezaevinde yazmış ve cezaevinden kaçarken de müsveddeyi gizlemiş. Ancak Almanlar onu yakmış. Yazar savaştan sonra romanı tekrar yazmak zorunda kalır. Zor şartlarda yazılan roman bize herşeyiyle direnci, umudu ve mücadeleyi gösteriyor. Bugün de yapılması gereken çok şeyin olduğunu gösteriyor.

    arka kapak yazısı;
    "17. yüzyılın sonlarına doğru Yeni dünya'dan ispanya'ya doğru yola çıkan bir ispanyol hazine gemisi... gemide dönemin sınıfsal yelpazesinin neredeyse her renginden insan vardır. üstsınıf güvertesinde idari ve askerî yöneticiler, engizisyon yargıcı, kapitalist bir kadın, aristokrat ve tacirler; alt katta denizciler, topçular, Kızılderili ve zenci köleler...
    derken bir kızılderili köle çıkar sahneye. onu topraklarından çalıp gemiye bindiren "efendi"sine itaat etmeyi reddeden, özgürlüğün semiz bir bedenden kıymetli olduğunu "uygar" ve "iktidar sahibi" güçlerinden daha iyi anlayan bir adamdır bu. özgürlük tutkusu, kimliğini savunma cüreti ve inadıyla birleşince, gemide her şey altüst olacaktır....
    köle, hem içeriği hem de yazılma nedeni ve koşulları açısından son derece ilgi çekici bir roman. eylemci bir komünist olan danimarkalı yazar hans kirk, nazilerin 1940'ta danimarka'yı işgal edişinin ardından tutuklanır. kirk ve arkadaşları 1941 sonları ve 1942 başlarında, yazarın kendi deyimiyle "ümitsiz bir durum"la karşı karşıya kalırlar. nazilere boyun eğit eğmeme tartışmalarının ortasına düşmüşlerdir. köle, işte bu tartışmaya bir yanıt olarak kaleme alınmıştır.
    hans kirk, kitabın müsveddesini cezaevinde bitirir. ardından bir fırsatını bulup cezaevinden kaçar ve kaçarken de müsveddeyi gizler. fakat almanlar onu yakarlar. yazar savaşın ardından tüm romanı yeniden yazmak zorunda kalacaktır."

    kitaptan alıntılarım;

    "Onlar bu altın ve zulüm yüklü gemideki köleler. Kıç tarafta da, iki yerlinin ve bitişikteki siyahların sahipleri olan kırk kadar insan uyuyor. Tabii biz yoksul beyazların da sahibi... Kahraman asker Juan gomez de bir istisna değil... Geminin ve taşıdığı tüm altının sahibi de onlar. Sarhoş mürettebat onların malı. En ihtiyar denizciden annesinin memesindeki bebeğe kadar tüm yaşayan ruhlar onlara ait. Evet, hatta daha doğmamış, annesinin karnındaki çocuk dahi... Onlar bizim sahibimiz ;kaderimize onlar karar veriyorlar. Onlar bizi en korkunç cezalarla inim inim inletebilir ve bu yaptıklarını da bir sevgilinin yatağında ya da bir kadeh hoş şarapla beş dakika içinde unutabilirler. Ya da o en merhametli halleriyle yaşamamıza izin verir ve maskaralığımızla eğlenirler. Ve bunu beden yaparlar biliyor musun, pek saygıdeğer senor? Çünkü Juan Gomez ve şuradaki değerli, yaşlı savaşçı gibi, kulağını, burnunu koparttırma pahasına, zayıfla karşı güçlüye hizmet etmek olan görevlerini yerine getiren cesur askerler vardır. "

    "İnsan pek çok şeyi unutmak zorunda kalıyor; yoksa düşünmek çok fazla acı veriyor"

    "Fakat biz insanlar, tükenmez servet ve sonsuz gençlik rüyaları da olmasa, ne üstüne hayal kurarız?"

    "Aslında beş dakika içinde, nazik yolcuların kabinlerine girip hepsini güverteye boşaltabilirsiniz. Fakat bunu yapamazsınız ; çünkü onların sizin sahibiniz olduğunu biliyorsunuz. Sizin o apyal kafalarınıza çakmışlar bir kere 'Onlar bizim efendimiz ve bize ne isterlerse yapabilirler' düşüncesini. Ve biri çıkış da meselenin temelde tamamen mülkiyet hakkıyla ilgili olup olmadığını sormaya kalkarsa, şöyle cevap verin diye öğrettiler size: Bu Tanrı'nın iradesi ve hiç kimse Tanrı' ya karşı çıkamaz. İyi de, Tanrı size iradesinin ne olduğunu bizzat söyledi mi? Hayır, bunu söyleyen papaz. Her şeyden önce, o, zenginlerin ve iktidarın hizmetinde olan ve ekmeğini zahmetsizce, varsıllığın emirlerini vaaz ederek elde eden biridir, Tanrı'nın değil. "

    "hepiniz sırtınızda kamçı şaklatanlardan nefret ediyorsunuz ama kamçı darbelerinin inmesini emredenden etmiyorsunuz."

    "Yaşayan ölüler korkmaz."

    "Korktuğumuz ne? Diye düşünüyordu Dona Inez. 'Kendisi korkmayan ve bizim tüm o ürkütücü gücümüze tek başına karşı koyan bir adam mı? Belki de, bizim üzerine kudret inşa ettiğimiz zemin, bizi okyanusun derinliklerinden ayıran tahtalar kadar narin ve kırılgan.'"

    ""Seni niye kırbaçladılar?"
    Kızılderili başını salladı.
    "Sorduğun soru pek zekice değil." dedi. "Bana iradelerini kabul ettirebilmek için kırbaçladılar ve sırtım iyileştiğinde, aynı şeyi tekrar deneyecekler. Beni bir nesne haline getirmek istiyorlar,... "



    edit; alıntı ekledim.
    #282849 katre | 2 yıl önce (  2 yıl önce)
    0roman