bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
yarın benim doğum günüm 25 yaşına gireceğim. artık hayatımda orta gençlik diye bileceğim bir eşikteyim geriye dönüp bakınca ne mi görüyorum koca bir hiç "0" hiçbir şey yok.
kötü bir çocukluk, kötü bir erinlik, kötü bir ergenlik, felaket bir ilk gençlik. hüzün ve umut ölüleri başka bir şey yok.
özellikle üniversiteden mezun olduktan sonraki şu 3 senem çok çok daha berbattı. ondan sonra şu zor askerlik evresi suriye sınırı ve ölümle burun buruna geçen 5 ay. ben ve 100 metre ilerimdeki htş militanları 5 saatlik uykuyla 12-20 saat arası nöbetler, sessizliği delen mermiler ve havanlar ve karşımda 4 metrelik telli beton blokların ayırdığı 2 farklı medeniyet.
toprak aynı, iklimler aynı fakat insanlar farklı ve karşıdakiler burdan 1000 kat daha kötü durumdalar her açıdan emin olun yakalayıp geri gönderdiğimiz adamların yolda yanından geçmek istemezsiniz.
buralardaki uzun nöbetlerde çok çok daha fazla farkındalık ve düşünmeye zaman...
ne bok olacağıma bir türlü karar verememem insanlarla uğraşmaktan nefret eden fakat insanla uğraşmanın en etkin olduğu mesleklerden birini seçmem fakat sonra bana en uygun olan mesleğin araştırma ve eğitim olduğunu fark etmem.
parasızlık, umutsuzluk, yalnızlık, isyan, kızgınlık, aşırı duygusallık ve 3 koca yıl boyunca geriye kalan 24 yılın çetelesi +'da sadece " siktir et -'de burdan çin'e varacak bir liste. -fakat o "-" yıkıntılar şimdiki yeni binayı da adım adım inşa etti bu gerçeği de göz ardı edemem.
düşün düşün düşün ve boğul boğul boğul gittikçe dibe bat ama artık buraya kadar.
aslında fenni bilimlerle uğraşanların sabırsızlığı var bende fakat ilgili olduğum alan sosyal bilimlere giriyor . fen bilimleriyle sosyal bilimler aynı şeyler değil; fende bir şey buldu mu düzeltti mi o hemen uygulamaya geçiyor, sosyal bilimci bir şey söyledi mi beklemek zorunda. bazen on yıl bazen bir milenyum fark etmiyor onun kaderi beklemek. bu da ben de oblomov etkisi yaratıyor onun gibi oldum hareket edemiyorum, bunalıyorum.
ama daha yapmayacağım bundan sonra benim de umrumda değil artık. şurada yaşarsam doğru düzgün yaşayacağım 20 senem daha kaldı. bundan sonra ben de kendimle ve işlerimle ilgileneceğim gerisi beni alakadar etmez. çünkü bıktım, işimi yaparım, şu kısa hayatımı yaşarım, yapmam gerekenleri yapar ve vaktim gelince ben de göçer giderim.
gerçekten 0'dan başlayacağım ve geçmişin tüm defolarını atacağım bir hayat.
hiçbir işe yaramayan fildişi kulelerden konuşan süslü analistler, akademisyenler, sanatçılar, yüksek bürokratlar, yüksek memurlar, akrabalar, karşı komşu, arkadaşlar vs vs. ve bunların hiçbir işe yaramayan içi boş havaları ve boş tezleri bunlar gibi hiçbir şey olmayacak yaşamımın hiçbir metrekaresinde.
Özellikle entelektüel kesimde olanlar özellikle.
var ya hani üniversitede vasatoğlu vasatlar kadın-erkek fark etmezler, kasıla kasıla, süslü püslü derse girerler dünden ezberledikleri konuları anlatırlar, öğrenci kayırırlar, dünyada saygı gören 1 tane yazıları yoktur, yüksek lisansa da torpille sevdiği öğrencileri sokarlar sonra garibim anadolulu mehmet'e bir güzel tepeden bakmayı da ihmal etmezler.
kendi çaplarında kendi vasatlıklarında ufak bir akademik grupla takılırlar sonra bir de saygı beklerler. buradaki garibim anadolulu mehmetlerin de büyük bölümü isyan edeceğine çareyi yalakalıkta arar, gram bir eleştiri katkı sunmaz daha doğrusu sunamaz ne öyle bir aile geleneği vardır ne de kurumsal yerlerle haşır neşir olduğundan beri öyle bir kültür görmüştür, kendi farkındalığını da geliştirememiştir o da bu kayıkçı kavgasını andıran boktan sistemde kendine göre bir şeyler yapmaya çalışır durur.
ilerleme işinde ne o ne de görevli akademisyen türevleri bir halta yarar ve onlar gibilerin verdikleri mehmet gibi ürünler hiçbir halta yaramaz. ve bu fildişi tayfası edirne'yi geçince demoktratik kongo cumhuriyeti'ndeki köleler belçika krallığından ne kadar değer gördülerse onlar da o kadar bir değer görürler.
gelişmiş yerler bunlar gibilere götüyle güler bunlarda oralarda bir halt yapamayıp vasatlıklarını ülkeye yayar bu boktan kısır döngü böyle böyle devam eder.
diğer süslü televizyon "anelist"lerine bunlar da ekseriyetle ya akademisyenlerdir ya da herbokolog araştırmacılardır. bunlar da aynı şekilde süs ve kasıntıları dışında başka bir şeyleri yoktur. bunlarda bu toplumdan çıktığı için görgü, bilgi ve refah fakiri ülkeye; bir ton boş akıl verirler toplumdaki yolsuzluk ne kadar yaygınsa bunlar arasındaki yolsuzluk da o kadar yaygındır. aradaki fark biraz zeka biraz da yalakalık farkıdır. biri 5 götürür bir 5 bin. biri işi bitince villasına veya lüks sitesine gider, lüks arabasına biner diğeri artık ne kadar durumu kurtarıyorsa o kadarını yapar işte.
buram buram vasatlık buram buram tiksinçlik başka da bir şey değil; körler sağırlar birbirini ağırlar.
solcusunu okuyorum ayrı mal, milliyetçisini okuyorum ayrı salak, liberalini okuyorum ayrı bir cahil, atatürkçü-kemalist artık neyse onu okuyorum ayrı bir aptal. benim bunlardan alabileceğim hiçbir şey yok ona karar verdim her ne kadar çıktı odaklı başarıyı hayatıma koymamaya çalışsam da bu tiplemelerin başarıları ve ülkeye verdiği katkılar ortada ülkenin şimdiki hali de ortada. ülkenin geçmişi de ortada şimdisi de ortada eğer doğru düzgün düşünürsek yakın geleceği de ortada.
bu adamları ben şimdi nasıl ciddiye alabilirim ki ? o yüzden gerçekten kopuk ve kuru hamasi eleştiri uzmanlarına, akademi-aydın kesimine, üretici kesimine, memur kesimine bunların çok büyük kısmına benden koca bir siktir.
buraya kadar ki kısım az çok bir şeylere çare arayan ve az çok yazıp çizmeye meraklı şahsımın hayatta karşılaştığı çarpıklık ve vasatlığın, başka kaynak olmadığı için bunların yazıkları ve çizdikleri şeylerden çıkarım yapma zorunluluğu ve öğrenim sağlamaya çalışma mecburiyetimden dolayı kaybettiğim zamana karşı içimdeki küçük bir isyanın yansımasıdır.
bundan sonra yapacağım şey çözüm odaklı ve kendi kısa hayatımı da gereksiz yıpratmadan, hayatımın hiçbir döneminde yapmadığım yalakalık ve omurgasızlık tiplemesine geçmeden tamamen ayakları yere basan ve üretken ve tam bağımsız bir kişi olmak ve bir şeye aldırmadan daima ileri gitmektir.
psikolojimi ve ruh sağlığımı bozmadan hayata üçüncü kişinin gözünden yazılmış metinler gibi ve liberal soğukkanlılığıyla - türkiye'deki liberalleri bilirsiniz, gerçeklikle hiçbirinin alakası olmadığı için böyle hayali ütopik bir türkiye'ye akıl verirler ve yazıları çapsız akademisyenlerin yazılarından farklı değildir; ruhsuzlardır, bunun için yazıları benim gözümde bir seri katil soğukkanlılığında yazılmış gibidir- ben de kalemimin veya yaptığım işin namlusu doğruları gösterecek şekilde; bir seri katil soğukkanlılığıyla çalışmalar yapmak istiyorum. fakat bunu elimden gelen en iyi şekilde yapacağım. şimdiki vasatlık seviyesindekiler gibi yapmak istemiyorum ve yapmam da. bunların dahil olduğu kısır cenahlara ve tartışmalara da girmek istemiyorum, yanlarına dahi uğramam bu kesimin hayatın her alanı ve her noktası için geçerlidir bu.
sorunu öteleyen veya üreten değil çözen kısımda olmalıyım.
şimdi bu kadar beter yıldan beri geriye baktığım zaman; vebalı toplumun üzerimde bıraktığı ve atmam gereken nükleer atom parçacıkları, daima yanımda hissettiğim ve hiçbir şekilde onu hak etmediğimi düşündüğüm ve yüzünü güldüremediğim annem, daima gözbebeklerimin içine bakan kız kardeşim, 2 hafta önceye kadar ölse gram üzülmeyeceğim fakat sakin bir kafayla düşününce anladığım babam; gençlikleri çalışmaktan harap olmuş şimdi bin bir çeşit rahatsızlıkla boğuşan babaannem dedem, oblomovluklarım yüzünden oldukça üzdüğüm yakın arkadaşlarım var.
ailemde bu ulusal kara vebanın izlerini görüyorum. dedem, köy ağası çocuğu fakat babası ilk eşini boşayıp ikinci eşini alınca ölsün diye falakalara yatırılmış, horlanmış doğru düzgün bir eğitim almamış kendi kendine büyümüş yarı sinirli yarı ton ton fakat cahil bir adam.
babaannem eşkiya kızı; çok zeki bir kadın, ben de 2 gram zeka varsa eminim ki o da babaannemden gelmiştir. kız çocukları okumaz dendiği için 3. sınıfa kadar okuyabilmiş fakat hayatı boyunca her zaman çalışmış kimseye minnet etmemiş bir kadın. fakat bunun yanında her şeyi kendi yaptığı için öyle ton ton nene modunda değildir, serttir ve pek de sevildiği söylenemez çevre tarafından onu sadece ailesi ve akrabaları sever çünkü naif konuşmayı bilmez, kabadır.
ben, eminim ki karadeniz kırsalında değil de döneminde bir memur çocuğu veya esnaf çocuğu olarak doğsa şöyle bursa, izmir, istanbul tarzı bir yerde doğsa şu an türkiye'ye damga vuracak bir kadın olacağına inanırım ama olmamış işte.
bu asabi ve maalesef cahil kalmış insanlar da evlenip çocuk yapınca doğal olarak üst kuşaklarından daha iyi ebeveyn olsalar da şimdiki süslü akademisyenlerin ve sınıfsal temelleri oldukça zayıf bilimin verdiği öğütlere göre çocuk yetiştiremiyorlar tabii.
oradan sinir hastası ve oldukça kaba babam doğuyor o da beni mahvediyor sonra tabii fakat ben böyle bir şey eğer çocuk sahibi olursam yapmayacağım tabii.
anneme gelelim o da kırsal doğumlu bu siyasal islam denen geleneğin içinde büyümüş biri fakat kendisinin gerek çok fazla dinci olmayan gelin geldiği ev gerekse bizim gibi çocuklarının bizim gibi olması sonucu ve gerek kendisinin de oldukça sevecen ve naif bir karaktere sahip olması onu vahhabi olmaktan kurtarmış. gerçi anne tarafım anneannem ve dedem olarak düşünürsek anne tarafımının iki temel direğini; tutucudur ama şu son zamanlardaki dinci gericilik türevi değillerdir. onlarda anadolu'nun çok da iyi olmayan fakat yine de çekilebilecek derecede kırsal dindarlığı vardır fakat oldukça cahiller maalesef onlar da.
fakat bu onların suçu pek tabii değil koşullar insanı büyük oranda oluşturur neyse. işte annemin de hikayesi fakirlikten okuyamama ve erkenden gelin gelmeye dayanıyor hayatımda. 19 yaşında beni doğurur ve beraber büyümeye başlarız ben de zaten annemi anneden çok arkadaşım gibi görürüm kendi adıma çok şanslıyım annem konusunda ama annem de bu anadolu'daki nice insanlar gibi çok şanssız. eğitim hayatına devam etseydi eğer ışıkevlerinde okuyacak, beyni yıkanacak, şimdiki haliyle hiç alakası olmayan birine dönecek ve fetö terör örgütüne üye olmaktan mesleğinden ihraç edilecekti büyük ihtimalle. işte o da bu ülkenin başka insanlarının öyküsü.
ben de böyle köklerden gelen bir ailenin çocuğuyum bu durumun bana da kötü etkileri oldu, benim de vasat bir ilçede doğmam, vasat başka yerlerde eğitim görmem, zorunluluktan yanından geçmeyeceğim yerlerde kalmamdan dolayı ben de kötü etkilendim. fakat ben artık bilmiyorum sebebi kendinden meçhul bir şekilde bu vasatlığı kırdım ya da en azından ben öyle düşünüyorum ama bunu yaparken de hayatımdan verdim, bir ton vakit kaybettim neyse artık sağlık olsun o kısmı için ne diyeyim.
bu kötü sürecin de ben de son bulması lazım artık benden sonra olacak olursa daha vasat bir evreye maruz kalmamalı ya da daha iyi şartlarda ve daha dolu bir birikimle hayatına devam etmeli.
ailemde türkiye'yi görüyorum.
bu sadece milyonlarca benzeri olan bir hikayenin olduğu bir ülkenin daha farkındalığı gelişmiş ve daha çok merakı olan bir çocuğunun kısacık çıkarımıdır.
işte ülkedeki çoğu şeyin sıkıntısı da budur geç gelişmişlik ve hala gelişememişlik ve bunun getirdiği travmalar, zorluklardır. ülkede çoğu kişinin 2 nesil öncesine bakalım hiçbir şey yoktur bu durum da günümüze herhangi bir birikim yaratılmasını olanaksız kılmıştır.
şimdi kumbaraya birikim yapar gibi geçmiş yılların birikimini yapıyoruz ve bu da sancılı olacaktır. gerisini de zamana bırakıyorum o kısmına bakıp göreceğim artık işler ileride ne hale gelecek.
bundan sonra tam bağımsız hayatım, çok sevdiğim mesleğim ve çalışmalarım ve bebek gibi emekletip yürütülmesi gereken bir ailem var aklımda.
ben de artık huzurlu bir hayat için çabalayabilir ve şu vasatlıklar ülkesinden akıl sağlığımı koruyarak; vasatlaşmadan hayatıma devam edebilirim.
artık bu yaş günüm hayatımda yeni bir milat olacaktır bundan sonra kendi çizdiğim yoldan kendi şeklime göre kendi yoğurt yiyişime göre devam edeceğim.
bu uzun "yön" bitmiştir şimdi başka yönler ve başka bir hayat uzanıyor önümde gönül rahatlığıyla başka yönlere kulaçlayacağım.
en çıplak ve sert şekilde kendi gözümle gördüğüm ve düşündüğüm şeylerden bir bölümü bunlardı.
bundan sonra ihmal ettiğim eğitimciliğim, asıl sevdiğim alan olan tarih ve sosyoloji, merak ettiğim ve hevesli olduğum iktisat, kaybettiğim sosyal hayatım, göz bebeklerimin içine bakan ailem, sürekli ertelediğim amaçlarım-planlarım kısacası hayatım hepsini geri kazanma vakti. belki de başka bir ülkede devam ederim kalan hayatıma kim bilir...
kabadayı filminin bir sahnesi var ya onun oradaki bir repliği gibi "racon bitmiştir" artık huzurla ölebilirim.