1. Bundan hiç bahsetmemiştim biraz da içimi dökeyim ya sikerler tanımını. psikolog onaylı 170 civarı bir iq'ya sahibim tam sayıyı hatırlamıyorum ama aklımda böyle kaldığına göre ne çok aşağısıdır ne çok yukarısıdır diye düşünüyorum. Yıllar yıllar önce psikiyatristimin ısrarla önerdiği benim de sözüne güvenerek gittiğim psikolog 1 abla tarafından böyle bir beklentim, isteğim olmadığı halde yarım saat içimi döktükten sonra iq testine tabi tutuldum. Psikiyatristimin ondan böyle bir isteği olabileceğinden şüpheleniyorum hala açıkçası. 2 ayrı test yaptılar 2 ayrı hafta para da almadılar sağolsunlar ama sonra sikerler diyip seanslara gitmedim tam olarak niye gitmedim hatırlamıyorum sanırım içimi döküp rahatladıktan sonra daha ihtiyacım yok düzeldim diye düşündüm çok klasik bir mallıktır bu da dimi. Bayağı oldu bu arada 8-9 sene sanırım. Sonrasında 3 kere aradı illa gel diye he gelirim bi ara dedim gelmedim o da aramayı kesti. Bence teste gerek yoktu bana sorsalar ben de söylerdim. Bizimkiler ısrar etti belge melge al işine yarar diye haha nerede işime yarayacaksa. popülist işler bunlar dedim almadım. Yıllar sonra merak edip mensa'nın ücretli testine girdim onda da benzer bir sayı ile karşılaştım.

    Geldiğim nokta şu bence bunların bir anlamı yok çünkü hayatın işleyişi özellik tr gibi üretmeyen, düşünmeyen ülkeler sana ekstra o neyse zeka mıdır nedir ona sahip olma şartı koşmuyor. Sen mis gibi odtü bitirip gidip bir fabrikada çobanlık yapınca senin nöron hızın, soyut düşünme, 3 boyutlu düşünme kabiliyetin falan ne anlam ifade ediyor ki? Sonra çıkıyorlar televizyonda çocuklar 7 yaşına kadar uzaya gitmek istiyorlar sonra hayalleri ufalıyor neden böyle gibi laf salataları duyuyoruz aq neden olabilir ne üretiyoruz? Parça bas gönder ülkesiyiz. Ne gerek var 3 saat analiz etmeye. Ama hayatımı nasıl etkiledi diyecek olursanız şu oldu mesela işe girdim iyi bir maaşa başladım bir kaç ay sonra ben burada yapamam diyip istifa ettim. O bulunduğun yer için overqualified olma hissiyatı asla geçmiyor. İşçilerle enseye şaplak göre parmak takılıyorduk. Mal çıktı mı çıkmadı ne zaman çıkacak akşama bitsin göndermemiz lazım falan bayıyordu ve ben fen lisesi + teknik üni mezunuyum makine mühendisiyim ama yaptığımız iş mühendislik asla değil. Sokaktan çevir o adam da 1 ay takılsın benim işimi benden iyi yapmazsa orospu çocuğuyum.

    Neyse istifa sonucu oturdum napsam napsam aklımda vardı yazılım çalışmaya başladım 2-3 ay içinde html, css ve javascript'i halleder gibi olup front-end developerlığa kayacak gibiyken teorik olmadan pratik çok çiğ kalır düşüncesiyle daha çok endişesiyle yüksek yapmaya karar verdim. Pc mühendisliği istiyordum doğal olarak. Ales'e ve yds'ye 1'er gün çalıştım ikisinden de 85-86 gibi puan alıp aklımda olan 1 üni'ye başvurdum yazılı sınavı geçtim ama mülakatta sıçarım korkusu başladı ya detay sorarlarsa diye çünkü alan dışıyım. Bu düşüncelerle sağa soal savrulurken açtım bölümdeki hocaların çalışma alanlarına göz gezdirdim ve 1 tanesinin yapay zeka ile ilgilendiğini gördüm. Filmlerde terminatördür, westworld'dür hep görüyoruz neymiş ne değilmiş diye mülakata bir kaç saat kala yapay zeka araştırdım makale falan okudum researchgate vs. girdim alakasız 6 tane soru sordular 4'ünü bildim 2'sinde sıçtım en son kendini anlat dediler anlattım ve en sonunda da yapay zekaya ilgim var dedim (hiç ilgim yok haha) şekil olsun diye o zaman anlat dediler kısa bi sunum yaptım kazandım.

    Zekayı overrated bulan biri olarak bu tarz artıları olduğunu reddedemem çünkü insanları salak yerine koymak istemem. Sınavlara 2 gün kala çalışıp dersleri vermek gibi artısı var mesela. 10 yıldır klasik gitar klasik müzik çalıyorum mesela şu ana kadar çaldığım bütün notalar aklımdadır. Çal desen 5 sene önce çaldığım sonatı çalamam ama aklımndadır notası ya da 20 dklık konçertoyu çalmak için notaya ihtiyaç duymam çünkü hepsi aklımdadır gibi gerçekten hayatı kolaylaştıran minik süper güçlerin oluyor. Mesela çaldığım her parçayı tersten çalabilirim. bunlar hoş.

    Fakat Götürüleri getirilerinden her zaman fazla oluyor. bir kere ucundan bucağından biraz narsist oluyorsun bu da seni ister istemez fazla hoşnutsuz, mükemmelliyetçi birine eviriyor yaş aldıkça. İnsanlarla derin bağlar kuramıyorsun (onlar da seninle kuramıyor) daha ziyade insanlara ihtiyaç duymuyorsun. Arkadaşlarının gülüp eğlendiği ortamlar seni sıkıyor. Ruh eşi bulamıyorsun, aşık olamıyorsun, gözünün üstünde kaşı var diye beğenmeme hadsizliği ile öküzlüğü donatılmışsın. Kafan çalışıyor her işin altından kalkabiliyorsun ama altın orana gücün yemiyor. Gerçekten doğana karşı kesin bir galibiyet alman mümkün değil. Saatlerce biriyle oturup konuşmaktansa internette 2 saat mavi ıstakozları araştırıyorsun. İnanılmaz tembel oluyorsun mesela en sevmediğim özelliğim bu ve onu değiştirmeye çalışıyorum. Asla kendinden sıkılmıyorsun bu çok büyük bir +. Beni 1 sene eve kapat, yemeğimi suyumu getir, gitarım ve pc'm olsun çok rahat idare ederim. Mutlu olmak için sadece kendine ihtiyacın oluyor. Termodinamiğin 1. kanunu der ki enerji yok edilemez, var edilemez ve dünyanın total enerjisi hep aynı kalır. Ben bir insan, açık bir sistem, olarak mutluluğu nasıl sadece kendi içimde bulabiliyorum sorusuyla karşı karşıya kalıyorum. Açık sisteme giriş çıkış olur ama mental akış olarak baktığımda tasarımıma aykırı hareket ediyormuşum gibi geliyor. Kendin pişir kendin ye durumu baskın geliyor. Kendi kendime mutluluk sağlıyorum. Toplumdaki herkesin birileriyle organik bağ kurma zorunda olmalarının aslında onların ayağında bir pranga olduğunu düşünüyorsun. Şu an dünyanın sonu gelse, insan nüfusu 10000'e düşse, serbest kalan aslanlar bana saldırmasa, maymunlar silahlanıp insan ırkının sonunu getirmek istemese gitarım ve kendim beni en az 20 sene götürürler gibi. Gelgelelim yine de hiçbirimiz doğamızı tam anlamıyla baskılayamayız. Yani benim isteğim dışında sapyoseksüel bir insana evrilmiş olmam benim sekse, evliliğe, sevgililiğe olan saygımı, sevgimi, ihtiyacımı bitirmiyor. Sonuçta aynada kendime bakıp 31 çekmiyorum. Bu toplumun normlarına karşı çıkmaktan ziyade kendini o standartlara oturtma güçlüğü yaşamak gibi daha çok. Hayata tül perdenin arkasından bakmak gibi. Neyin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini, silüeti 'kabaca' anlıyorsun ama proses edebileceğin çözünürlükte değil ve toplumun kendisi için değişmesi gerektiğine inanan megalomanlardan biri değilim. Anlam veremediğim şeylerin çoğuna artık saygı duyuyorum çünkü kendi doğamın, aykırı değer oluşumun daha çok farkındayım. çünkü ne olursam olayım dünyada kum tanesinden başka bir şey değilim.

    Biraz itiraf biraz iç dökme falan gibi oldu.
    #278484 Sabbracadabra | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0anket