bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
affetmek, kendiliğinden olmadıkça, siz zorladıkça elde edilemeyen bir şey, zorlanarak başarılamayan bir eylem.
ben aşırı hassas, duygusal, çok şeyden fazla etkilenen biriyim, başkalarının rahatça kullanabileceği ve söyledikten sonra unutup gideceği sözler benim aklımda yıllarca kazınmış halde durabilir, başkalarının gülüp geçeceği şeyler benim hayatımda yara açar, olumsuzluklar başkaları yüzünden yaşanırsa bunu aşmakta zorlanırım, kendimi bile kolay affetmem ve başıma gelen olumsuzluklarda benim de payım varsa kendime de çok yüklenirim.
olumsuzlukları aşmak için en çok önerilen "boş ver, başkaları böyledir işte, affet, onları da olduğu gibi kabul et, ne yaparsın herkes ince düşünmez, üzerine düşme de affet geç canım, rahatlarsın, insanları affedersen sen ferahlarsın..." gibi şeyler, beni zamanında çok daha yanlış yollara sokmuştur. yaptıkları kabalıklar, fenalıklar ve çirkinliklerin kendilerine hak olduğunu düşünen, kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi gören insanları affetmeye çok uğraşmışımdır, hatta affettiğimi sanmışımdır. parmağın ucuyla edilen özürlere fazla anlam yüklemiş, özür dilemenin telafi çabasıyla beraber gelmeden bir anlamının olmadığını bilememişimdir. "özür dilendiğine göre bir daha yapılmaz" sandığım şeylerin, benim affedişimden alınan cesaretle daha da kuvvetlenerek, daha da azarak yapılacağını öngörememişimdir. ama bunlar da benim hatamdır diye kendimi zorlayarak affettiğimi sandıklarımla beraber bir de kendimi de affedemediğim olmuştu işte.
bir süredir, "kimseyi affetmek zorunda değilim, herkes yaptığı her hareketin sonucuna katlanır, kimse çocuk gibi etrafı yıkıp döktükten sonra bir dudak büküşüyle 'ama ben aslında iyi bir insanım da, oldu işte böyle bir hatam...' diye kendi fenalıklarından sıyrılamaz, kimseyle sırf karşıdakinin vicdanı rahatlasın diye muhatap olmak zorunda değilim, hele de beni kırdıkları için onlara kendilerini iyi hissettirmek, hayatlarına benim vicdan yüküm olmadan devam etme ferahlığını teslim etmek zorunda değilim. kötü olan, kötülük yapan, kendi kötülüğüyle birlikte yaşasın, zaten o kötülükleri yapmaya kadar onu iten o rahatsızlık, kendi içerisinde ona yeter, benim onu affetmemle birlikte yaşayacağı iç rahatlığını ona ödül gibi sunmak zorunda değilim," diye yaşıyorum, zira içime ata ata, başkalarını affede affede sağlık olarak bunun ceremesini hep ben çektim, benden başkası değil. "olsun, o da kötü biri değildir elbet, kötü bir anına denk gelmiştir, beni kırmak istememiştir..." diye diye kendi kendimi neredeyse kanser edecek olan ben oldum hep, kimse beni kırdı, üzdü, sinirlendirdi, ruh sağlığımı etkiledi diye kendini kanser etmedi zira.
ancak, belli bir süredir bu bakış açısıyla hareket ederken geçenlerde düşündüm de, artık kimsenin beni kırmasına izin vermeyeceğime, çünkü herhangi bir insanın beni kırabilmesi için benim gözümde önemli bir yeri olması gerektiğine karar verdiğimden beridir, fark etmeden kendimi affetmişim.
kendimi affettikten sonra, başkalarının beni üzmek için yaptığı herhangi bir eylemin de etkisi ve önemi kalmamış.
çünkü önemli olan, başkalarının ettiği düşüncesiz lafların, başkalarının düşüncesiz eylemlerinin beni ne kadar etkileyeceğine izin vermenin kendi elimde olduğunu fark etmemdi.
ve affetmek, üzerine düşünülüp bir erdem gibi sunulan bir karar, eylem de değilmiş, kendiliğinden olan bir şeymiş. artık başkalarının beni kırmak istediği geçmiş zamanların gözümde önemi yok, çünkü benim hayatta bulunduğum nokta, onların hayatıma verdikleri zarara rağmen benim elimdeydi, her zaman benim elimdeydi.
çok yakınlarımı da, çok uzaklarımı da hep affetmek için uğraşan ben olmuştum, uğraştıkça daha da kırılmıştım. kendimi affettim ve hala benimle birlikte olmak isteyen çok yakınlarım, benim istediğim kadar benimle birlikte olabiliyorlar, çoğu da olamıyor. çok uzaklardaki insanların da zaten ne benim affetmeme ihtiyaçları var, onların yollarına devam edebilmek için buna ihtiyaçları varsa bile ne de benim yoluma devam edebilmek için onları affetmeye ihtiyacım vardı. bunu hiç göremedim, göremediğim için de kendimi affettim.
bir travmadan, üzgünlükten, kırgınlıktan çıkmaya uğraşırken uğrayacağınız ilk yol başkalarını affetmek olmasın uzun lafın kısası. kendinizi iyileştirmeye odaklanıp önce kendinizi, başkalarının sizi kırmasına izin verdiğiniz için affedin, daha ötesi sonradan olacaksa kendiliğinden olur.
bu hem kendime, hem de okuyanlara 15 haziran notu olarak burada dursun, ama fark edeli daha uzun süre oluyor. affetmek karar vererek, "haydi, şimdi affediyoruz, heey!" diye içine zorla girilen değil, kırgınlıkların sizi artık kırmadığını fark ettiğinizde anladığınız bir durum.
herkes kendi doğasına uygun davranır, bunu asla unutmamak lazım. ve kendimiz de kendi doğamızı başkaları için, başkaları yüzünden değiştirmemeliyiz. bu hayatta en önemli şeylerden biri bu, neysek o olarak kalabilmeliyiz, zor zamanlarda da, kızgınken de, kırgınken de, umutluyken de, mutluyken de.
(bkz: wolves without teeth)
music.youtube.com/...