beyaz nasıl bir renktir? diye sorsalar, siyahtan daha küstah derdim.
En son beyaz kefene sarılmış şekilde gül yüzlü annemi vermiştim toprağa, bugün ise can parçam kardeşimi beyaz gelinlik ile uğurladım evimden. Beyaz öyle bir renk ki acının en dibini, mutluluğun en doruk noktasını yaşatıyor insana.
Mutlu dediğime bakmayın, bugün neye üzülmem neye sevinmem gerektiğini idrak edemediğim bir gündü. Nikah hazırlığı koşturmacası sonrasında eve geldiğimde beyazlara bürünmüş kardeşimi görünce anladım annemden sonra tekrar birini kaybettiğimi. Aslında çok karamsar olmamalıyım burada. Kaybetmek değil de bu kendi yuvasını, ailesini kurmak için cesur bir yola adım atmış bir insandı karşımdaki. Öyle insan demekle de geçilmiyor işte. 27 yıl hayatıma sayısız duygu katmış, annemden sonra birbirimize sarılıp daha çok anne olmuşuz karşılıklı. Kolay mı hadi kızım git demek?
Kimsenin yanında ağlayamam ben. Ağlamanın acizlik olduğuna inandım ve her zaman dik durdum her acıya karşı, çünkü gözyaşları herkese her şeye dökülmez. Annemi toprağa bırakırken bile ağlamadım. Şimdi ne zaman tek başıma gitsem saatlerce ağlarım orası ayrı. Kardeşime kuşak bağlamak abime düştü, kırmızı duvağı örtmek ise bana. Elime o incecik duvağı uzattıklarında dedim içimden; kızım sen bu duvaktan bile ince ve özel bir insansın bunu ben nasıl yaparım? Ağladım, başımı öne eğip elimde tuttuğum duvağa bakarak ağladım. Video çeken, fotoğraf çeken, bizi izleyen kimseye aldırmadı duygularım.
Neye mi ağlıyorum? can yoldaşımın gidişine, annemin yanımızda olmayışına. Hani annem olsa ya gelse keşke hayalini kurduğu, çeyizler hazırladığı, planlar yaptığı kızını telli duvaklı görse, canlı kanlı sarılsak sıkıca. kısaca bugün neye ağlayacağımı bilemediğim bir gündü ama ağladım. kardeşimi Evde ilk gördüğümde, duvağını örterken, evden çıkartırken, nikah masasında annemin adını söylerken yutkunmasına kadar her şeyine ağladım. Şimdi ise onsuz evin boş duvarlarına ağlıyorum.
Annemi ziyarete gittik nikah sonrası. Omzumda annemin en son 38 kilo kaldığı tabut ağırlığını taşırken, aynı yollarda kardeşimin verdiği kararın ve annemin emanetine sahip çıkışımın ağırlığı vardı. Kilo ile hesaplayamam bunu, omuzlarım yer çekimine meydan okurcasına dik ve bakışlarım oldukça gururluydu. Beyazlar içinde kız kardeşim önümde ben ise arkasında emin adımlarla gittik anneme. Bizi bir yerlerde gördüğü inancı ile konuştuk, ağlaştık. Uzaklaştım bir ara ve arkamı döndüğümde fark ettim ki; ne acı bir manzara mezarlığa gelinlik ile gelmek. Çok değil 1.5 sene önce annemi omuzlarımda taşıyıp kucağımda kabrine yatırırken şimdi kardeşimi getiriyorum. Elini öpemediği annemin mezar taşına koydu o küçük dudaklarından kocaman bir buseyi.
Artık bu hayatta olan misyonumu tamamlamış gibi hissediyorum. Tek başınalığın ve yalnızlığın ortasındayım, hangi yöne adım atsam sonsuz bir karanlığa koşacak gibi hissediyorum. En iyisi hareketsiz kalmak, daha az yorulurum.