bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
yayladaki lale kuyumcuya girmiş, kuyumcunun kendisine verriği pırlanta kataloğunu inceliyordu.kim de bir kaç dakika sonra kuyumcudaydı, kim öyle gayesiz bomboş vitrine, yüzüklere falan baktı, yayladaki laleyi izlemeye başladı sonra, yayladaki lale kataloğa bakıyor, arada gözlerinin önüne düşen saçlarını ince parmaklı elleri ile geri atıyordu, yayladaki lale kuyumcuya dönerek kataloktaki iki ürünü gösterek, " şu iki takı setini almak istiyorum, bunu güzel bir hediye paketi yapın lütfen, arkadaşımın doğum günü için" yayladaki lalenin sesi adeta bir orman kuytusunun serinliği gibiydi, konuştuğu her sözcük bir gül yaprağına düşen yağmur katresi gibiydi, her alıp verdiği nefes, yağmur sonrası toprak kokusu gibiydi, dudaklarının arasından görünen dişleri, binlerce yıldır okyanusun dibinde saklı kalmış incileri kıskandırırdı. kuyumcu kime sordu" siz ne bakmıştınız beyefendi" kim " ben baktım sağolun, sonra uğrarım" dedi, kuyumcu tekrar yayladaki laleye dönüp bir ikramda bulunup bulunamayacağını sordu, yayladaki lale" teşekkür ederim, arkadaşlarımla yeşil istasyonda buluşacağız, çoktan gelmişlerdir geç kalmıyayım" dedi. kim hala bakınıp duruyordu vitrine, yayladaki lale çıkmak için kalkmıştı, kim yolu kapatıyordu, aydaki lale" müsade edermisiniz, geçebilirmiyim" dedi, kim içinden " müsade etmek mi, şurda yürüyeceğin yol olmasa, ben senn gideceğin yere ulaşmanı sağlayacak, üzerime basıp geçtiğin hemzemin geçit olurum" diye geçirdi, yayladaki lale yeşil istasyon kafeye doğru yürümeye, kim de çay ocağına doğru koşturmaya başladı.
yeşil istasyon unlu pastanın işlettiği mekanlar zincirinin ilk açılmış şubesiydi, unlu pasta konseptini tutturmuş, dünya mutfağından lezzetler, kahveler, içecekler sunuyordu Müşterilerine.unlu pasta herkesten farklı olarak, zaire, Bangladeş, nijer, Honduras, el salvador mutfağından örnekler sunuyordu, bu sayılan yerler zengin tabakanın bile tercih edip gezeceği ülkeler değildi, büyük ihtimal, belkide kesin olarak, unlu pasta bir şeyleri karıştırıp, süsleyip adınıza zaire usulü maydonozlu sosyete mantısı koyup, yoluna bakıyordu, zaireye gidip gören yoktu böyle bir yemek olduğunu ve pek olmayacaktı. yıllar sonra bir kasabın da et zinciri lokantaları kurup tuzu tuhaf biçimde dökme hareketlerinin öncüsüde unlu pastaydı. unlu pasta kendi icadı olan salatalık arası nutella tatlısını, elleri üzerinde yürüyüp, tepsiyi ayaklarının üzerinde düşürmeden taşıyıp takla atarak servis ediyordu, arada küçük kazalar olsada bu hareket ülke sınırlarını aşmıştı.
kim çay ocağına doğru yürürken kendi kendine konuşuyordu, "unlu pastanın mekanına gitmeleri iyi oldu, unlu pastayı kastamonu kır pidecisi işlettiği zamanlardan tanırım, o zamanlar poğaça falan alınca yazıyordu, şimdide yapar herhalde bir güzellik" kim çay ocağına geldiğinde becobaba ve kaya atan adam çay içip sohbet ediyorlardı. kaya atan adam, geçen günlerde bir kızı rahatsız eden bir adamın nasıl dersini verdiğini anlatıyordu. kim selam verip yanlarına oturdu, " becobaba üzerinde para varmı" diye sordu, becobaba" kuyumcudan bir şey alıcanda paranmı yetişmedi" dedi, kaya atan adam" yardımcı olalım sorun nedir" dedi, kim" yeşil istasyona gidelim bir şeyler içip bir şey yeriz" becobaba gülerek " ulan kim keşke kuyumcudan bir şey isteseydin, daha ucuz olurdu" dedi, kaya atan adam" sen orayı pek sevmezdin, şimdi nerden çıktı bu gitme aşkı" kim" gidelim ne olucak, hem unlu pasta bizi tanımıyormu dost işi yapar" becobaba " zaten mesele unlu pasta, fena kazıkçı be, adam bulaşıkçı çalıştırmıyor, mutlaka hesabı ödeyemeyen çıkıyor birgün onlara yıkatıyor" kaya atan adam" becobaba gidelim, madem bu kadar gitmek istiyor kim" becobaba" iyi hadi kalkın o zaman"