bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
ay ülkesi kraliçesi, gündüz yürüyen aslan, yayladaki lale ve efsane olsam olurmu için hazırladığı oyuncak bebeklere son bir kez bakıp çantasına koydu.ay ülkesi kraliçesi yaptığı oyuncak bebek tasarımları ile, bisiklete binen, kaykay yapan, alış veriş merkezinden çıkmayan, havuzla bütünleşen, barlarda fink atan, manita kovalayan, suratında bir kilo tinerin çıkaracağı makyajla gezen, şımarık barbie bebeklerinin saltanatını yerle yeksan etmiştii.
Ay ülkesi kraliçesinin yaptığı bebek oyuncaklar, bazı zaman kibritçi kız, bazı zaman malmota direnen clementine, bazı zaman antoniyi attan düşüren şeker kız candy, bazı zaman küçük bir deniz kızı, bazı zaman albay brownunun kızı suzi, bazı zaman kaptan swingin yavuklusu betyy di.onun oyuncak bebeklerinde Afrikalı üzerine sinek konan çoçukların hüznü, buzdan evlerinde karda buzda yaşayan, toprak görünce şaşıran bir eskimo çoçuğunun şaşkınlığı, bayram günlerinde yeni papuçları ve elbiseleri ile gülhanede etekleri uçuşarak salıncakta sallanan çoçukların sevinçleri vardı.ay ülkesi kraliçesi mutevazı porche arabasına binip yola çıktı.
kim pastaneden poğaça almış, çay ocağına gelmişti, becobaba çengel bulmaca çözüyordu, kim becobaba nın yanındaki boş sandalyeye oturdu, dışarıyı görecek şekilde oturdu, " abi buyur poğaça ye," becobaba " afiyet olsun ben yedim sağol, çay söylim sana Muhittin abi iki çay verirmisin" dedi çaylar geldi, becobaba bulmaca çözüyor, bulmacadaki resmi olan kişilere kalemle sakal bıyık yapıyordu, kim poğaçasını yiyordu, arada sırada laflıyorlardı.
o sırada çay ocağının hemen önündeki ağacın altına siyah bmw bir cip park etti, kapısı açıldı, yayladaki lale arabadan inip kapısını kapadı, kim yayladaki laleyi gördü, blue lake gölü gibi berraktı yüzü, saçları yüksek Dağlardan akıp gelen bir ırmak gibi dökülüyordu omuzlarına, gözlerinden seriliyordu gökyüzünü aydınlatan yıldızlar, geçtiği yerlerde bir bahar vücut buluyor, etraftaki çiçekler, güneşe yüzünü dönen günebakan çiçekleri gibi onu selamlıyordu, insanoğlu varolduğundan beri yapmış olduğu bütün eserlere adeta tanrının meydan okuduğu bir eserdi güzelliği yayladaki lalenin, tanrı insanlara cenneti vaat ediyor, kimi insanlara yayladaki lalenin vechi ile cenneti gösteriyordu, ölmeden önce görmeniz gereken yüz bilmem ne listesi yapanların, ölmeden önce görmeniz gereken tek şee çeviriyordu listelerini yayladaki lalenin güzelliği
yüzünü semaya dönse ay bulutlara gizleniyordu, ayağının deydiği herhangi bir su ab-ı kevser kesiliyordu, bir küçük tebessümü cehennemi serinletirdi, ayaklarını bastığı toprak, ayaklarına dolanıyordu adeta ona bir lahza daha dokunabilmek için, onun güzelliğini akılda tutabilmek için herşeyi unutmak isteyebilirdi bir insan.
kim su misali akıp giden yayladaki laleye bakıyordu, yusufu görünce patates diye parmaklarını kesip hiç bir acı hissetmeyen kadınlar gibiydi ahvali, yayladaki lale şen makas bayan kuaförünün yanındaki kuyumcuya girmişti, becobaba çengel bulmaca çözüyordu hala," kim amerikada bir eyalet beş harfli " diye sordu, kim" abi kabus" dedi, becobaba" kabus mu" kim" evet abi amerikada bir hayalet kabus" becobaba" neyin var oğlum senin ne hayaleti, eyalet eyalet" kim" abi kuyumcuya gitmem lazım" dedi, becobaba bir şey demeye fırsat bulamadan, çayı,poğaçayı bırakıp, koşaradım kuyumcuya gitmek için kendini çay ocağından dışarı attı.