1. kısa süreli anıların çarpık, kargacık burgacık ve çokça yanlış tezahürü olan saçmalık. insanın hayatını gene kısa süreli de olsa fena etkiliyor.

    dün gece gördüm bunu: hatunla güzel bi' restorana gitmişiz. binası kentsel dönüşüme girdikten sonra uğramadığım, yerinde yeller estiğini görürsem fena halde üzüleceğim eşrefpaşa'daki eski akif baba'nın yeri gibi bi' mekan: salaş, '90'ların meyhanelerini andıran görünüşte, duvarlarında boy boy atatürk fotoğrafı olan, içinde bulunduğu apartmanın giriş katında yer alan, basık ama içinde rahat muhabbet edilebildiği için ferah hissettiren bi' mekan. içerisi kalabalık. işletmecisi olan upuzun azmi abiyi arıyor gözlerim ama yok. kapıda bizi karşılayan garson "buy'run, ben size yerinizi göstereyim" diyor, geçiyoruz içeriye. bu sırada ve rüya bitene kadar üzerimize ne giydiğimize hiç dikkat etmediğimizi hatırladım sonra. duvara bakan, biraz kuytuda kalmış, ışığın da pek uğramadığı küçük bi' masaya oturtuyor bizi. ben duvara bakıyorum, hatun çalgı çengicilere yüzü dönük oturuyor. huzur hissettiğimi ve fısır fısır bi' şeyler hakkında konuşup kıs kıs gülüştüğümüzü hatırlıyorum. bir süre sonra (saat de geceye dönmüş) kafamı kaldırıp mekanın giriş kapısına doğru bakıyorum: 3 tane garip tip var, bizi karşılayan garson onlarla birlikte bizim masaya doğru geliyor, hepsi tek sıra olmuş halde. "kusura bakmayın, bugün çok yoğunuz. sizi birlikte misafir etmek zorundayım" diyor çocuk ve uzaklaşıyor. bu 3 tip bizimle aynı masayı paylaşmaya başlıyor ama garip bi' şekilde: hatun ve ben karşı karşıya oturuyor gibi kalıyoruz, bi' lavuk sağıma, diğeri soluma, sonuncusu da hatunun yanına (yani benim karşıma) oturuyor.

    muhabbet falan bitiyor bizde tabii, lavuklarla göz gözeyiz paso. hepsinin yüzünde pişkinlik ve "kavga etmeden önceki rehavet" duygusunu seçiyorum. kısa bir süre, gergin bi'kaç konuşma yapıyoruz "nasılsınız?", keyfiniz yerinde mi?" minvalli. sağımdaki lavuk ağzımın içine girip konuşuyor benimle, hatunla göz göze geliyorum; onun yanındaki da ona çok yakın duruyor. vücudumun her yerinden adrenalin salgılıyorum. sağımdaki lavuğun bana "baksana bi" dediğini duyuyorum, kulağımı ona daha da yaklaştırıyorum. uyandığımda ne söylediğini hatırlıyordum ama şimdi ı ıh. ama hatunla ilgili ve beni deliye döndürecek bi' şey olduğundan eminim. gözlerim kıpkırmızı oluyor (hissediyorum), hatun bana kaş göz işaretleriyle "dalaşma" diyor ("duyuyorum"). bundan sonraki bir süre karanlık, nerede olduğumu bile bilmiyorum. gözlerimi açtığımda gördüğüm manzara şu:

    masanın üzerindeki tabağımın yanında duran, yoğurtlu semizotu parçaları ucundan sarkan sağ elimdeki bıçakla sağımdaki lavuğun bileklerini bedeninden ayırmışım, yerler kan gölü, ayaktayım, lavuğun yanında duruyorum. sol elim lavuğun ensesinden tutmuş, geriye doğru çekmiş, sağ elimdeki bıçakla boğazını kesiyorum yavaş yavaş ( haberlerini çok az izledim ama gene de etkilenmişim sanırım). deriyi aşıp gırtlak ve ses tellerine geldiğimde içim rahatlıyor çünkü keman sesi duyuyorum kulaklarımda (kesin dünkü yayında çaldığım 'ın the wonder'ındaki keman ritimleri aklımda kalmış). yüzümde vari bi' gülümseme olduğunu hissediyorum (bu ara izliyorum hemen hemen her gün akşam saatlerinde. 2-3 bölümde bir joker görünüyor, bununla alakalı bu da). hatuna bakıyorum: yanındaki lavuk bi' şekilde bayılmış, o da bana hem korku ve delirme eşiğindeki rahatlıkla bakıyor hem de gülümsüyor. bu sırada, mekandaki herkesin bize sadece baktığını, kimsenin hareket etmediğini ama polisin de gelmek üzere olduğunu anlıyorum (gene batman etkisi olabilir. 'sız herhangi bi' bölüm yok gibi çünkü). 3. lavuğu gözlerim arıyor, tuvalete doğru kaçmaya çalıştığını görüyorum, sürünüyor yerde. boğazını kestiğim lağım ağızlı lavuğun bedeninden ayırdığım kellesini mekana doğru fırlatıyorum ve tuvalet firarisi lavuğu peşlemeye başlıyorum. tuvalete doğru koşarken çevremdeki her şeyin önümden garip bi' hız ve geometriyle kaçıştığını görüyorum (gene batman etkisi çünkü çizimler genellikle sürrealist ve renk paleti de rüya izliyormuşsunuz gibi). tuvaletin kapısının yakınında hedefimi yakalıyorum, yerden başını kaldırıp bakıyor ve tek bir cümle söylüyor bana: "neden bizi seçtin?"

    bu rüyayı bölük pörçük gördüm ve gece 3-4 kere uyandım. tekrar uykuya daldığımda kaldığı yerden başladı ve sonunda titreyerek uyandığımda tuvaletteki lavuğun yüzünü hatırlıyordum halâ. şimdiyse unuttum. fena etkiledi. rüya da olsa, adrenalini bu kadar yoğun bi' şekilde hissetmemin üzerinden çok zaman geçmişti. bende gibi bi' durumun olduğunu hiç düşünmemiştim. rüyada da kan yoksunluğu ya da kana karşı bi' istek hissettiğimi hatırlamıyorum. ses tellerini meyve bıçağına benzer bi' bıçakla parçalarken doğru bi' şey yaptığım kaldı aklımda sadece. neyin adaletsizliğini kendi hukuk perspektifimde gene oldukça çarpık bi' biçimde sağlıyordum, bilmiyorum.

    doğru dememiş. gerçeklik sadece rüyalar olsaydı, tüm insanlık çoktan kafayı yemiş, sokaklar birbirlerinin ses tellerini avuçlarında sıkarak parçalayan huşu içindeki insanlarla dolmuş olurdu. yanılmışsın poe'cuğum. böyle gerçeklik olmaz olsun.
    #273297 lake of the hell | 3 yıl önce
    7genel terim