bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
▬▬▬
Şekli ne olursa olsun toplum nedir? İnsanların karşılıklı eylem ve etkilerinin ürünüdür. Kendileri için şu veya bu toplum şeklini seçmekte, insanlar özgür müdürler? Asla. İnsanın üretim güçlerinin gelişiminin özel, [belli -ç.] bir aşamasını ele alırsanız, ticaretin ve tüketimin özel [belli-ç.] bir şeklini bulursunuz. Üretimde, ticarette ve tüketimde özel, [belli -ç.] gelişme aşamalarını ele alırsanız, buna tekabül eden bir sosyal yapı, buna tekabül eden bir aile ve sınıf kuruluşu, bir tek kelimeyle buna tekabül eden bir uygar toplum bulursunuz. Belli bir uygar toplumu ele alırsanız, ancak uygar toplumun resmi ifadesi olan, belli siyasî şartlar bulursunuz. M. Proudhon bunu katiyen anlamıyacaktır; çünkü o, devletten topluma, yani, toplumun resmi özetinden resmi topluma seslenmekle büyük bir iş yaptığını sanıyor.
İnsanların, bütün tarihinin temeli olan, kendi üretici güçlerini seçmekte özgür olmadıklarını eklemek lüzumsuzdur; çünkü her üretici güç daha önceki faaliyetin ürünü, kazanılmış bir kuvvettir. Bu sebeple üretici güçler, pratik insan enerjisinin sonucudur; fakat bizzat bu enerji, insanların kendilerini içinde buldukları şartlara, o ana kadar edinilmiş bulunan üretici güçlerin, kendisinden önce varolan ve kendisinin yaratmış olmadığı önceki kuşağın ürünü olan sosyal şekillerin meydana getirdiği şartlara bağlıdır. Birbirini takip eden her kuşağın, yeni üretim biçimine hammadde olarak hizmet eden ve bir önceki kuşak tarafından kazanılmış bulunan üretici güçlere kendisini sahip bulması olgusu sebebiyle, insanlık tarihinde bir tutarlılık meydana gelir; insanlığın tarihi, insanın üretici güçleri ve bunun sonucu olarak sosyal ilişkileri daha fazla gelişmiş olduğu için, daha fazla şekillenir. Öyleye insanlar bunun bilincine sahip olsunlar veya olmasınlar, insanların sosyal tarihi, onların bireysel gelişiminin tarihinden başka bir şey değildir. Onların bütün ilişkilerinin temeli aralarındaki maddi ilişkilerdir. Bu maddi ilişkiler ise onların maddi ve bireysel faaliyetlerinin, içinde gerçekleştiği zorunlu biçimlerden ibarettir.
M. Proudhon fikirlerle şeyleri birbirine karıştırıyor. İnsanlar kazanmış oldukları şeylerden vazgeçmezler; fakat bu, belli üretici güçleri içinde kazandıkları sosyal biçimi asla terketmezler demek değildir. Tersine, ulaştıkları sonuçtan yoksun kalmamak ve uygarlığın meyvelerini kaybetmemek için, ticaret şekli artık kazanılmış üretici güçlere uygun düşmemeğe başladığı andan itibaren, bütün geleneksel sosyal şekilleri değiştirmek zorundadırlar. Burada ticaret kelimesini en geniş anlamında, Almancada Verkehr'i kullandığımız gibi kullanıyorum. Örneğin, ortaçağın imtiyazları, lonca ve gedik kurumları, düzenleyici rejimin sadece kazanılmış üretici güçlere ve daha önceden mevcut olan ve kendilerinden bu kurumların doğmuş bulunduğu sosyal şartlara tekabül eden sosyal ilişkilerdi. Lonca ve gedik rejiminin koruyuculuğu altında sermaye birikti, denizaşırı ticaret gelişti, sömürgeler kuruldu. Ama insanlar bu meyvelerin çatısı altında olgunlaştığı şekilleri muhafaza etmeğe çalışsalardı, bunun meyvelerini kaybedeceklerdi. İki fırtına, 1640 ve 1688 devrimleri bu yüzden patladı. İngiltere'de bütün eski ekonomik şekiller, bunlara tekabül eden sosyal ilişkiler, eski uygar toplumun resmi ifadesi olan siyasî şartlar yıkıldı. Görülüyor ki insanların içinde üretim tüketim ve değişim yaptıkları bütün ekonomik şekiller geçici ve tarihidir. Yeni üretici yeteneklerin elde edilmesiyle insanlar, kendi üretim tarzlarını değiştirirler. Ve üretim tarzı ile birlikte bu özel üretim tarzının zorunlu ilişkilerinden başka bir şey olmayan, bütün ekonomik ilişkileri değiştirirler.
(...)
Böylece M. Proudhon, esas itibariyle tarih bilgisinden yoksun olduğu için, insanların kendi üretici güçlerini geliştirdikçe, yani yaşadıkça, birbirleriyle belli ilişkileri geliştirdiklerini ve bu ilişkilerin mahiyetinin üretici güçlerin değişmesi ve gelişmesiyle birlikte zarurî olarak değişmesi gerektiğini kavrayamamıştır. Ekonomik kategorilerin, bu fiili ilişkilerin sadece soyut ifadeleri olduklarını ve ancak bu ilişkiler mevcut oldukça doğru kalabileceklerini kavramamıştır. Bu sebepten o, bu ekonomik kategorileri, üretici güçlerin belli bir gelişim [aşamasının -ç.] özel bir tarihî gelişim [aşamasının -ç.] tarihî kanunları olarak değil de sonsuz ve ölümsüz kanunlar olarak gören burjuva iktisatçılarının yaptığı yanlışlığa düşer. Şu halde M. Proudhon politik-ekonomik kategorileri, gerçek, geçici, tarihî, sosyal ilişkilerin soyut ifadesi olarak görmek yerine, mistik bir tersyüz etme sayesinde, gerçek ilişkilerde bu soyutlamaların sadece maddileşmelerini görüyor. Bizzat bu soyutlamalar ise, dünyanın başlangıcından beri Allah-babanın yüreğinde uyuklamakta bulunan formüllerdir.
(...)
İnsanların edindiği üretici güçlerle bu güçlere artık tekabül etmeyen sosyal ilişkiler arasındaki çatışmadan doğan büyük tarihî hareketin yerine; her ulusun içinde değişik sınıflar arasında ve çeşitli uluslar arasında hazırlanmakta olan korkunç savaşların yerine; yığınların, bu çatışmaların biricik çözümü olan, pratik ve şiddetli eylemi yerine; bu geniş, uzatılmış ve uzun zamandan beri süren ve karmaşık hareketin yerine M. Proudhon kendi kafasının içindeki kaprisli ve acaip hareketi sunuyor. Böylece tarihî yapanlar bilgili adamlardır, Tanrının gizli düşüncelerini aşırmanın yolunu bilen adamlardır. Alelâde insanların sadece bu adamların açıklamalarına uymaları gereklidir. Şimdi M. Proudhon'un her türlü siyasî harekete niçin açıkça düşman olduğunu anlıyacaksınız. Ona göre önümüzdeki sorunların çözümü, halkın ortak eyleminde değil, fakat kendi kafasının diyalektik dönüşlerindedir. Ona göre hareket ettirici kuvvet kategoriler olduğu için, bu kategorileri değiştirmek için pratik hayatı değiştirmek gerekli değildir. Tam tersine. Kategoriler değiştirilmelidir. Ve bunun sonucu mevcut toplumda değişiklik olacaktır.
▬▬▬ - (KARL MARX'DAN P. V. ANNENKOV'A MEKTUP, felsefenin-sefaleti.blogspot.com/...