Uzun yıllardır okumayı ertelediğim ama an itibariyle bitirdiğim kitaptır.
birinci tekil anlatıcı olarak "büyük ümitler", "küçük hakikatler", "sabaha doğru", "her mevsimin bir sonu vardır" isimli dört ana bölümde yazılan roman, ilk iki bölümde kurgusuyla birlikte öykünün bütününün sağlam bir düzleme oturtulması için ana karakterin geçmişine ve çevresindeki karakterlere yönelik anlatısını sunuyor. bu sayede kahramanımız daha kanlı canlı, bütün geçmişini bildiğimiz tanıdık birisi haline geliyor. romanın sürükleyici ve asıl alaycı kısmı ise "sabaha doğru" başlıklı üçüncü bölümden sonra başlıyor. bu kısımdan itibaren romanda, insanların ikiyüzlülüklerinin ve menfaatçi yönlerinin, modernite çatısı altında -ama aslında modernite sadece bir sahte dayanak noktası olarak- topluca inanılan/işlenen saçmalıklar silsilesiyle nasıl ortaya çıktığını gösteriyor. bu bağlamda da aslında toplumun büyük kesiminin menfaatleri doğrultusunda çok kolay konformist olabileceğini anlatıyor. çünkü romandaki karakterler, işin ucu kendisine dokunmadıkça ve menfaati oldukça olan biten her şeyi destekler niteliktedirler.
Ahmet hamdi tanpınar, kaderin bir cilvesi olarak da bu eserin yayımlandığı yıl ölmüştür. ve bana göre bu eser, dilinin ve konusunun işlenişinde ayan beyan görülebilen zeka ve yetenek sayesinde cumhuriyet edebiyatının en önemli eserlerindendir. okunmalı, okutulmalıdır.
son olarak kitapta altını çizdiğim bazı cümlelerden de paylaşmak isterim:
"bir ihtiras ne kadar masum olursa olsun yine tehlikeli bir şeydir"
"belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbiriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir" (çevresindeki insanlardan etkilenmesi sonucu davranışlarının, karakterinin nasıl da değiştiğini anlattığı bir paragraftan sonra söylüyor)