Çok uzun yıllardır türk futbolunu takip eden ve özellikle üç istanbul kulübü ile birlikte trabzonspor yönetimlerinin verdikleri idari kararlarda bu zamana kadar etkili olan amatör ruhun farkında olan birisi olarak, ilk kez bir hocanın bu denli taraftar desteği ve çatlak ses olmaksızın camianın istisnasız tüm unsurlarıyla birlikte desteklendiğine şahit oluyorum ve iyi ki de bu duruma kendi takımımda tanıklık ediyorum.
Elbette trabzon gibi sabrın, tahammül seviyesinin yerlerde olduğu bir kentte böylesine bir desteğin oluşması için birtakım parametrelerin bir araya gelmesi gerekiyordu ve abdullah avcı, geçen sene yaptığı işlerle bu destek için gerekli olan zemini kendi tırnakları ile hazırladı.
Tabii ki burada en önemli alkışlardan birisi trabzonspor yönetimine. Yine 40 yıldır tanıklık etmediğim bir şekilde takımın tüm idaresini hocaya teslim ettiler ve tabir-i caizse ne istediyse yaptılar veyahut o niyette olduklarını gösterdiler. Spekülatif transferler değil; hocanın istediği transferler yapıldı. Hoca haklı olarak kendi ekibiyle gelmek istedi ve tüm yetkinin kendisinde toplanmasını istedi ve istediğini de aldı. Malzemecisinden, tesislerin aşçısına; kondisyon aletlerinden, antrenman tesislerindeki çimlerin zirai yapılanmasına kadar her şey abdullah avcı 'nın istediği şekilde tekrar yapılandı.
Şu an puan tablosundaki yerimiz gereği böyle konuştuğum düşünülmesin; bir yapılanma, bir vizyon gerekiyordu ve bunu şuan ki görüntüye göre başarabilmiş tek takım Trabzonspor. Hocasıyla, aşçısıyla, güvenliğiyle, taraftarıyla, yönetimiyle.
Ligin ilk yarısında topladığı 46 puan ile tüm zamanların rekorunu kırarak, bir devrede en çok puan toplayan antrenör unvanını da dün elde etti avcı. İlk 11'indeki oyuncu grubundan sürekli eksik vererek, önemli birçok müsabakada maç içerisinde zorunlu 2 değişiklik yapmak zorunda kalarak ve bir kez olsun şikayet etmeden, mazeret üretmeden bu noktalara geldi. Ağlamayana meme yok düsturunun geçerli olduğu bir ülkede ağlamadan, sakatlıklara, diğer etmenleri mazeret olarak göstermeden sadece işine baktı, alternatif üretmeye çalıştı; sızlanmadan, dırdır etmeden, camiasının moralini bozmadan.
Dün oynanan başakşehirspor maçını tüm trabzonspor taraftarları olarak yüreğimiz ağzımızda izledik. Sezon başından beri birlikte oynayan ve takımın belki de en önemli pozisyonu olan iki tane stoperinden yoksun olarak çıktı maça avcı. Rakip ise yıllardır bir futbol mantalitesine sahip, modern futbolu oynamaya çalışan ve emre belezoğlu ile birlikte bir seri yakalamış başakşehir idi.
Önde basarak başladı Trabzonspor. Kırk bin taraftarıyla beraber birlikte defans yaptılar, beraber hücum ettiler ve birkaç sönük atak haricinde stoperlerine topun ulaşmasını ve haliyle muhtemel bireysel hatalara izin vermeden maçı tamamladılar. Buna ilaveten onca eksiğe rağmen trabzonspor'un iki topu direkten döndü ve cılız da olsa birkaç pozisyon yakaladı.
Hakem vesaire girmeyeceğim; türk futbolseverlerde gram utanma, gram haysiyet varsa zaten trabzonspor ile hakem kelimelerini yan yana kullanmazlar. Kullanan varsa da kendileriyle futbol konuşmamaya ant içebilirsiniz. Tıpkı benim yaptığım gibi.
Güntekin onay, rıdvan dilmen gibi spor basının provokatörlerinin tüm algılarına rağmen, tüm üç kuruşluk eski düzen sistemlerine geri dönüş çabalarına rağmen abdullah avcı ve öğrencileri tükenmeyen hırslarıyla, bitmeyen inançlarıyla yollarına emin adımlarla devam ediyorlar ve mensubu olan biz taraftarlarına da keyifle izlemek düşüyor.
Bizlere bu keyfi, bu heyecanı, bu gururu yaşattığın için teşekkürler hoca.
Bir gün hepsine, her gün birisine; merak etme, seninleyiz.