1. 2-3 yıldır hayatımızda daha geniş yer tutmaya başlayan ama anadolu'nun küçüklü büyüklü her türlü esnafının iyi bildiği istifleme işi. bunu büyük ölçülerde ve geçen yılın nisan ayında perakende ticaret kanunu'nda yapılan değişikliklerde belirtildiği gibi "fahiş fiyat" ve "haksız fiyat" ile birlikte yapan satıcılara idari para cezaları kesiliyor. ama benim bahsedeceğim halkın yaptığı stokçuluk.

    dolares bizi üzmeye ve 20 lira bandına doğru giden şanlı yürüyüşünü devam ettiredursun, 19 gün sonra gireceği yeni yılda asgari ücret artışının ne olacağını dahi henüz bilmeyen daimi geçim sıkıntılı halk, stok yapmak için para bulamıyor. sosyal medyada şöyle şeyler okuyorum: "evin 1 yıllık temizlik malzemelerinin tamamını 3'er, 5'er yedekli olarak aldım, kafam rahat", "çay, un, bakliyat ve şeker ihtiyacımın 2 yıllık kısmı elimde, rahatım", "5 aylık süt ürünleri zulamı tamamladım". ben stk'sı üretim tarihinden itibaren 2 hafta olan yoğurda yoğurt demiyorum, adam 5 aylık yumurta stoğu yapmış. yetmemiş; haftada 3 gece, o da 2-3 bardak olacak şekilde içtiği çayı yıllık olarak stoklamış. gene yetmemiş; banyosu yapmak için yetecek kadar temizlik malzemesi yığmış evin bütün köşelerine. bunun adı stokçuluk değil, hastalık olmalı.

    geçim sıkıntısı olan insan, zaten 1-2 aylık öteberisini dahi alırken zorlanıyor, bazen de alamıyor. bu dangalozlar ise, 1-2 yıllık temizlik ve yiyecek malzemesi stokluyor. ankara'daki ablamlara en son gittiğimde 10'arlı paketler halindeki makarnaları gördüğümde "savaş mı çıktı ya?" demiştim. "yok, o bizim zor gün stoğumuz. 5 yıldır böyle" diye cevap vermişti bana. buradaki tartışma şu noktadan çıkıyor: "bozulmayacak şey bu. imkanı varsa, neden almasın?". konu buraya geldiğinde, bu soru illa ki karşıma çıkıyor. dolares'in henüz 1,90-2,00 lira bandında olduğu 2013 yazında da aynı mevzular vardı ve evine sürekli temizlik malzemesi yığan bir tanıdığım olmuştu. "bunlar biraz abartılı değil mi ya? klorak bitse n'olur evde?" demiştim. cevaben "olsun, içim böyle rahat ediyor" demişti. durum aslında "hazır her şeye hayvani zam gelmeden alabileceklerimi alayım" değil, "oh, arada sevip okşarım, içim rahat eder" mantığı. bunun adı stokçuluk değil, hastalık olmalı.

    bir örnekle kendimi daha iyi ifade edeyim: x marketin elinde 100 birimlik şehir içi stoğu olan aliveli ürününü ele alalım. içine gün gün artan sayılarda insan eklenerek büyüyen doğru düzgün geçinememeye devam eden yoksullar, zaten bu 100 birimi ayda 1-2 kere alabiliyor diyelim. orta sınıf diye bir şey kalmadığı için stokçu insan evlatları doğrudan geçinebilen kesim oluyor. bu geçinebilenler ise, normalde ayda 20-30 kere alabildiği aliveli'yi 50-60 kere almaya başlıyor. yoksulun aliveli edinimi hiç değişmedi, halen alabiliyorsa 1-2 alıyor, alamıyorsa da bunun 100 birime göre oranı istatistik bilimini yormaya değecek düzeyde değil. geçinebilen kesim ise, kendi histeri krizleri içinde yüzerken alışveriş alışkanlıklarını 2-2,5 katına çıkarmış durumda. aslında bu tablo ülkede neden orta sınıfın kalmadığını da küçük bir çerçevede özetleyebilir. yoksul halâ yoksul, zengin ise evine zulaladığı klorakları okşayarak tahrik olmaya devam ediyor. değişen hiçbir şey yok.

    "alabildiğinizi alın, yoksa bir daha alamazsınız" mantığı, pandeminin kısıtlamalar ölçeğinde coştuğunda marketlere gidip un, şeker yağmalayan kitleyi gene etkiliyor, tüketim alışkanlıklarını çılgınca artırıyor. yoksul kesim ise "zaten alamıyorum, bana giren çıkan yok" diye düşünerek etanolden yaptığı alkollü içeceğini yudumlarken, bir an önce ölmeyi bekliyor. asıl suçlu dolares gibi görünüyor ama gerçekten de böyle mi? hiç sanmıyorum.

    not: kategori bulamadım.

    edit: şu nu eklemeyi unutmuşum. ilgilenenler okuyabilir, güzel bir makale.
    #271018 lake of the hell | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0genel terim