bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
Geçmişe özlem duyan romantik bir adama dönüştüm, sahi hep böylemiydim? Genelde hastalık zamanları yas zamanları ne bileyim çok üzgün olduğum zamanlar kafamı alır giderim eskiler aklıma gelir, eskiler dediysemde yakın geçmiş değil, çocukluğum aklıma gelir sanırım orta okula başlamadan önce yada liseye bilemiyorum. Ankara Seyranbağlarında sakın bir mahalle, apartmanın arkasında çardak yerler çakıl taşı binanın girişinde gül vişne ve erik ağaçları hol boyunca arkaya kadar uzanıyor. Bazen sabahları ailecek çardakta kahvaltı yapıyoruz, ailecek dediysem apartman aile apartmanı amcamlar onların amcası dedemin kardeşleri vs. Birisi sofrayı kurar diğeri camdan selam verir davet edilir evde ne var ne yok konur sofraya, karşıdaki fırından birkaç simit sohbet muhabbet, çardağın üstündeki dut ve holden çardağa uzanan demirleri sarmalayan üzüm dalları, mahalle maçları olurdu daha doğrusu ben son dönemine denk geldim sanırım, babamı mahalle maçında gördüğüm ilk ve son akşam, sonra üst komşumuz aynı zamanda babamın amcası, çocuklarıyla beraber yani abilerim oluyor benim oyun falan oynardık şuan istihbaratta çalışan bir abim deli gibi age of oynardı interneti ortak kullanırdık ve bu bize lan üzerinden maç atma şansı verirdi saatlerce gece gunduz age of oynardık.
Çocukluğumda yüzünü hayal meyal hatırladığım bir arkadaşım, sıla. Üç kardeslerdi iki ablası vardı, hafif tombul pembe yanaklı dünyalar tatlısı bir annesi, dördü apartmanda kiracı olarak kalıyorlardı. Aileden olmayan ama aileden farksiz olan birtek onlardi eskiden, babasını sorduğumda istanbulda dolmuş şoförü derlerdi, hiç detay vermezdi annesi üstüne konuşmayı sevmezdi, Ankara'da dolmuş mu kalmamıştı sanki ? Belki de ayrılmışlardı, belki kötü bir anı olarak kalmıştı bilemiyorum. Çocuk aklıyla sorduğum birkaç soru işte. Sıla, sanırım ben orta okula geçmeden taşındı ailesiyle en çok özlediğim fakat aynı zamanda çok az şeyler hatırladığım ve yine en çok hatırladığım, rüyalarıma giren, bazen siyah beyaz bazen sepya hatıralarımın baş karakteri.
Uslu bir çocuktum sanırım, saftım çok merak ederdim, geceleri binanın etrafında bisiklet sürerdik abilerimde olurdu akrabalar çardakta mum yakar çay içer çekirdek çitler sohbet ederdi, bina ile çardak arasindaki hol çok dardı yani iki adam yan yana yürüyemezdi, erik ağaçları sol duvarla sağda kalan binanın üstünü kapatırdı, çok hızlı sürerdik bisikletle birbirimizi kovalardik adeta o dar yerden öyle hızlı gecerdikki kendimi araba yarısında falan hissederdim, çoğu zaman oradan geçerken ağaçlara çarptığımı ağzımın yüzümün dağıldığını hayal ederdim.
Yan komşumuz, ismi neydi ? Hatırlayamıyorum, Karadenizliydi, şivesi vardı iki torunu biri mu biri Di çocukluğumun hatrı sayılır zamanı ikisi ve dedemin kardeşinin kızı olan Be ile geçti hemen her gün okul sonrası buluşur bazen bizim çardakta kimi zaman yan apartmanın bahçesinde oynardık, saklanbaç, yakartop, kör ebe, üçtaş favori oyunlarımızdı akşama kadar oynar sonra evlere dağılma zamanı geldiğinde koştur koştur akşam ebesi oynardık, Eve giren kazanır.
Kışları çok kar yağardı boyumun yarısına geldiği zamanlar oluyordu. Çocukluğumda binanın etrafında fazla apartman yoktu gecekondular ve ağaçlar vardı genelde halamla beraber yatardım, kışın geldiğini sabah uyandığımda buğulu camlardan ve içeriye giren beyaz ışıktan anlardım. Hemen örgü eldiven ve atkimi patiklerimi giyer arkadaşlarımla oynamak için dışarı çıkardım. Karda bir oyana bir bu yana yuvarlanır kartopu oynar kovayla kardan ev falan yapardık, sonrasında o soğuktan eve koşup üstümdekileri çıkartıp donmak üzere olan parmak uçlarımı peteklere dayar beklerdim, aynı zamanda hem üşür hemde peteklerin sıcağından yanardım.
Kınalar düğünler yahut akraba ziyaretleri çok kalabalık olurdu aile apartmanı olduğundan hep kalabalıktı herşey kalabalık, ben kalabalık içinde yalnız kalmayı severek büyüdüm genelde odama kapanır yapboz falan yapar taso oynar ne bileyim dışarda o gürültü patırtı varken kendime bir safe house yaratırdım. Çok mutlu hissettirdi bu, zombi saldırısında sağlam bir sığınak bulmuş gibi falan. Orta uzak akrabalar evden ayrılınca yakın olanları kalan enkazı temizler, gece oldumu annemler ve halamlar yengemler çay koyar sabaha kadar sohbet ederlerdi, çocuk aklıyla pek anlamazdım muhabbetlerini halam ağlardı bazen çok ağır şeyler yaşamış zamanında tabi ben reşit olmadan önce kimseden duyamadım bunları belki iyiki de bilmiyordum yaşanan onca problemi sorunu sıkıntıyı. Çocuk olmak güzeldi. Çocuk kalabilmek güzel, bu coğrafyada zor coğrafya zor kalpler katı yaşantılar sert acı hüzün.
Bir iki haftadır ağır geçen bir hastalık, acilde çalışan arkadaşım post-covid muhtemelen de delta varyantıma yakalandığımı söyledi evde geçirdim ateşim 39-40 arası gidip geliyordu sanırım baya fena birseydi sonrasi daha fena tat kaybı his kaybı halsizlik sürekli öksürük, nefes darlığı falan ne kadar devam eder bilmiyorum böyle hastalıkla da yaşanmaz gerçi, doğum günümde huzurlu bir ölüm diledim, artık fazla bir beklentim yok, sadece huzurlu bir ölüm.
Birkaç kitap aldım sonra Levi Strauss yaban düşüncesi, Tevfik Fikret'in rübab-ı şikestesi, hararinin sapiens'i fakat çizgi roman şeklinde, eğerki çocuğum olsaydı kesinlikle bunu alırdım okusun diye görsel olarak çok zengin bir kitap, ilahi komedya, Venedikte ölüm. Ufukta bu kitaplar görünüyor. İlk firsatta başlamayı düşünüyorum.