toprağa karışıyormuş gibi uyurdu adam bazı gecelerde, mezardaymış gibi uyandığı gündüzleri gördü gözleri. tahammül edemediklerinin yerini umursamazlığa, onu güldüren şeylerin yerini umutsuzluğa isteksizce bırakışını takip etti, o isteksizliği de yok oluşu. biliyorum. her gün biraz daha daraldı o ara sokak sanki, her gün biraz daha zor geçti oradan. geçen aylarda her gün durduğu yerlere kalabalık meyhaneler açıldı, sevmez oldu o sokakları da. yere doğru baktı bir an, "üzerine alınma, sana çok benzeyen birini gördüm yalnızca" diye konuştu denize doğru. sözlerine bir kılıf uydurması gerekirdi çünkü. gidesi vardı buradan, ne fazlası ne azı. eve döndü ve çıktı, kapıyı bile çekmeden, kılıf uydurmadan.
pek konuşmazdı, çok bakmazdı da. kendi kendisine ancak yeten alelade bir adam; dışarıdan bakınca boş boş dolaşan serserinin tekiydi. avareydi. karşı evin penceresinin bile panjurlarını fark etmemiş, ne zaman açık ne zaman kapalı olduklarını burada oturduğu yıllar boyunca bir kez bile merak etmemişti. oysa o panjurlar karşı evdeki adamın kendinin değilse bile içinin umrundaydı. yağmura yaşa göre değil, gününe göre açılırdı perdeler. kimi zaman sık sık balkonda dururdu, bazen art arda sigaralar yaktığı estetikten uzak kavanozunun doluluğundan anlaşılırdı. bir kül tablası alamayacak durumda değildi adam, bir kül tablası almanın fark etmeyeceğini düşünecek durumdaydı.
neyse, çoğu zaman yavaş yavaş yürür hiçbir işi olmasa da evde durmayı sevmezdi. dört duvar üzerine çekilir, çatı tepesine inerdi. zannetmeyin ki bundan kaçtığı için sürekli geziyordu, kendisi uyurken üzerine duvar örtmeyi sever, sabaha kadar kan ter içinde uyanmaktan şikayet etmezdi. hissettikleri geçen yıllarda bir eski trenin sondan üçüncü vagonunda gitmişti neresi olduğunu bilmediği bir memlekete. ne bir heves ne bir imtina geçerdi ruhundan, ne bir 'of!' ne bir gülüş duyulurdu ağzından. derme çatma apartmanın terk edilmiş gibi duran bir dairesi çıkmıştı karşına. arayıp bulmak onun lugatında olmayan kelimelerse de kalacak yerini değiştirmesi gerektiğini anlamıştı,
"her gün selam verdiğim ağaçların gölgesinden,
hoş geldin."
yazılıydı en küçük odanın ufak penceresinin hemen solunda.
pencereden dışarı baktı, karşı apartmanda bir adam sigarasını söndürüyordu kirlenmiş bir kavanozda. gülümsedi, yıllar sonra. ağladı hatta.